Babür İmparatoru Alemgir öz babasını hapsetti, yani Şah Cihan’ı hapsetti. Bu kararıyla ilgili duygularının ne olduğunu kesin olarak söylemek mümkün değildir. Çünkü Alemgir, kendisinden önceki Babür Şah ve Cihangir Şah’ın aksine düşüncelerini ya da anılarını hiçbir zaman kaleme almamıştır. Alemgir’in hükümdarlık dönemini içeren ilk anlatılar Babür İmparatorluğu’ndaki diğer kaynaklardan (resmi anlatılar, Avrupalı anlatılar, vb.) gelmektedir. Bu kişiler, Babür İmparatoru’nun aklından neler geçtiğini ancak tahmin edebilir.
“En büyük fatihlerin her zaman en büyük sultanlar olmadığını hatırlamanızı isterim. Yeryüzündeki uluslar çoğu zaman medenileşmemiş barbarlar tarafından boyunduruk altına alınmış ve en kapsamlı fetihler birkaç yıl içinde paramparça olmuştur. Gerçekten büyük olan sultan, tebaasını adaletle yönetmeyi hayatının başlıca işi haline getirendir.”
-Alemgir, Şah Cihan’ı tahttan indirdikten sonra ona gönderdiği bir mektupta böyle yazmış. Kendi saltanatının ikinci kısmında yaptıklarına bakarsak bu yazdıkları oldukça ironik olmuş.
Şah Cihan’ın hapsedilmesi
Babür İmparatoru Şah Cihan, 1657 yılında ağır bir şekilde hastalandı. Bu durum, babalarının ölmek üzere olduğuna inanan ve bu nedenle Babürlü tahtını ele geçirmeye çalışan dört oğlu arasında bir veraset çatışmasına yol açtı. Şah Cihan, en büyük ve en sevdiği oğlu Dara Şikoh’u diğerlerine karşı destekledi. Ancak Dara Shikoh, Samugarh Savaşı’nda Alemgir (ve Murad Bakhsh) kuvvetleri tarafından yenilgiye uğratıldı. Alemgir, böylece en güçlü figür haline geldi.
Şah Cihan kısa süre sonra hastalığından kurtuldu. Bu durum Alemgir’i ahlaki ve siyasi bir ikilem içinde bıraktı. Evlatların babalarına sonsuz itaati İslami ve Timurlu geçmişinin önemli bir unsuruydu, ancak Alemgir, artık iktidarı babasına devredemezdi. Alemgir’in çözümü, babasının devleti yönetmeye uygun olmadığını /yetersiz olduğunu ilan etmek oldu. Şah Cihan, ev hapsine alındı ve 1658 yılında Agra Kalesi’ne hapsedildi. Eski Babür İmparatoru 1666’da ölmeden önce hayatının son sekiz yılını kendi sarayında bir mahkûm gibi geçirecekti.
“Sen sadece babanı (Pader-gir) fethetmişken kendine Dünya-Fatihi (Alem-gir) diyorsun; ve aklını başına topladıktan sonra, babanın topraklarının ve servetinin yasal mirasçıları olan kardeşlerini öldürdün. Adalet ve hayırseverlik gibi sultanlara ait hasletleri terk ettin. Büyüleri ve şeytani sihirleri Tanrı’nın bilgisi ve gerçeğin açıklanması olarak adlandıran kişilerle meşgul oluyorsun.”
Safevi Şahı Abbas II Babür İmparatoru’na yazdığı bir mektupta Babür tahtına geçiş şekli nedeniyle Alemgir’i eleştirmiş ve onunla böyle alay etmişti.

Şah Cihanın öteki çocukları
Şah Cihan’ın çocukları arasında her zaman gözdeleri olmuştur. Bunlar en büyük iki çocuğu olan Dara Shikoh ve Cihanara Begum’du. En büyük oğul ve kız, onların gölgesinde büyüyen küçüklerden çok daha iyi muamele görüyordu. Bu da doğal olarak küçük kardeşler tarafında büyük iki kardeşe karşı bir kızgınlığa yol açmıştır. Şah Cihan’dan en kötü muameleyi gören muhtemelen Alemgir olmuştur. Bu ilişki zamanla daha da kötüleşecekti. Şah Cihan, imparatorluktaki en zor işleri üstlenen Alemgir’i sürekli eleştirir ve kusurlarını bulurken, Dara Shikoh’a karşı ayrıcalıklı davranırdı. Bir seferinde, Dara Shikoh’un oğlu bile Alemgir’den daha yüksek bir rütbe ve statüyle ödüllendirilmişti.
Alemgir’in babası ve en büyük erkek kardeşiyle ilgili düşünceleri en çok kız kardeşleri Cihanara Begum ve Roshanara Begum’a yazdığı mektuplarda görülmektedir. Kız kardeşlerine, babaları tarafından tek başlarına hedef alındıkları ve aşağılandıkları için yakınmaktadır. Yıllar geçtikçe Alemgir’in hiçbir zaman babasının gözdesi olamayacağını kabul ettiğini görüyoruz. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın artık Babasının saygısını ya da sevgisini kazanamayacaktır.
Şah Cihan, Alemgir’in nefretinin odağı haline gelecek olan Dara Şikoh’ta çoktan karar kılmıştır. Bu durum Alemgir’in imparatorluğun kontrolünü ele geçirmek için Şah Cihan’ı hapse attırdığı sırada daha da belirginleşir. Alemgir artık onun saygı ve sevgisini de arzulamıyor ya da umursamıyordu. Tüm bunların zamanı çoktan geçmişti. Alemgir’in tahta çıktığı sırada babasına karşı tam olarak ne hissettiği bilinmiyor. Bilinen tek şey, Şah Cihan’a güvenmediğidir. Veraset çatışması sırasında Alemgir’i hedefleyen ve engellenmiş bir suikast girişimi yaşanmıştı. Alemgir, bu olayda babası Şah Cihan’ın dahlinin bulunduğuna dair kuşkular içindeydi. Bu durum, babasını hapsetme kararında rol oynamış olabilir.
“Eğer Majesteleri tüm hizmetkârları arasında sadece benim hayatımı onursuzluk içinde geçirmemi ve sonunda yakışıksız bir şekilde ölmemi istiyorsa, ona itaat etmekten başka çarem yok… Ancak bu şekilde yaşamak ve ölmek zor olduğundan ve [onun] lütfuna sahip olmadığımdan, fani şeyler uğruna acı ve keder içinde yaşayamam ve kendimi başkalarının ellerine teslim edemem. Majestelerinin emriyle böyle bir yaşamın utancından kurtulmam daha iyidir, böylece Devletin iyiliğine zarar verilmeyebilir ve (diğer) yürekler bu konuda sakinleşebilir. Bundan on yıl önce bu gerçeğin farkına varmıştım ve [rakiplerim tarafından] hayatımın hedef alındığını biliyordum ve bu nedenle görevimden istifa etmiştim… Böylece bir köşeye çekilebilir, kimsenin kalbinde huzursuzluğa neden olmaz ve bu tür tacizlerden kurtulabilirdim.”
-Alemgir’in Cihanara Begum’a yazdığı mektup

Babasına kötü davrandı mı?
Alemgir’in babasına kötü davranıp davranmadığına gelince. Bu, kişinin kötü muameleyi nasıl tanımladığına bağlıdır. Birinin kendi babasını hapsetmesinin -sarayda da olsa- bir tür kötü muamele olduğu düşünülebilir. Gerçi Şah Cihan suikast girişiminden gerçekten sorumluysa bu daha anlaşılır hale gelir. Şah Cihan’ın hapsedildiği sırada gördüğü muamele, olayı anlatanlara göre değişiyor. Ancak herhangi bir kötü muamele yapılmış gibi görünmüyor. Şah Cihan, yiyecek ya da tıbbi destekten mahrum bırakılmamıştır. En büyük kızı olan Cihanara Begüm‘ün Şah Cihan‘a bakım sağlaması için yanında kalmasına izin verilmesi de ailesinden tecrit edilmediğini gösterir.
Ancak bir anlatıda rahatsız edici bir olaydan bahsedilmektedir. Buna göre Alemgir, gözde oğluna karşı kazandığı zaferi göstermek için kardeşinin kafasını (Dara Shikoh) bir “hediye” olarak Şah Cihan’a göndermiştir. Bu eğer doğruysa, kesinlikle ciddi bir psikolojik istismar biçimidir.

Alemgir öz babasını hapsetti – Pişman mıydı?
Alemgir’in güç uğruna kendi babasını hapsetmekten pişman olup olmadığını kesin olarak bilemeyiz. Muhtemelen bir miktar pişmanlık duyduğu varsayılabilir, çünkü hangi insan pişmanlık duymadan kendi ebeveynlerine zarar vermeyi seçebilir ki.
Buna karşılık, Alemgir, hayatının sonlarına doğru hükümdarlığı ve yaşamı boyunca gerçekleştirdiği çeşitli eylemlerden dolayı genel bir pişmanlık duygusu içindeydi. Oğullarına ve torunlarına yazdığı son mektuplar şüphe, umutsuzluk ve pişmanlık duygularıyla doludur. Babasının hapsedilmesinin, hayatının sonunda pişmanlık duyduğu kararlardan biri olmasına kimse şaşırmaz.
“Kim olduğumu, nereye gideceğimi ya da günahlarla dolu bu günahkâra ne olacağını bilmiyorum. Şimdi bu dünyadaki herkesle vedalaşacağım ve herkesi Tanrı’nın himayesine emanet edeceğim… Yıllarım kârsız geçti. Tanrı yüreğimdeydi, ama kararmış gözlerim onun ışığını tanımadı. Gelecekte benim için umut yok. Ordu şaşkın, yüreksiz ve yardımsız, ben de öyleyim, Tanrı’dan ayrı, yüreğim rahat değil. Kendime olan umudumu yitirmişken, başkalarına nasıl umut verebilirim… Büyük günah işledim ve beni nasıl bir azabın beklediğini bilmiyorum…”
-İmparator Alemgir’in oğullarına son sözleri








