Budizm, Hindistan’da antik dönemde kuruldu. Güçlü felsefesiyle kısa sürede bütün Kuzey Hindistan’a yayıldı. Dönemin Brahmanizm inancını yok etti. Maurya hanedanlığı döneminde devlet dini haline geldi. Ashoka zamanında en yüksek dönemini yaşadı. Ancak daha sonra Budizmin Hindistandan yok oluşu gündeme geldi. Daha doğrusu Hindistan coğrafyasında etkisini kaybetti, ama Tibet ve Güneydoğu Asya bölgelerinde hakimiyetini sürdürdü.
Ekteki yazıda Budizmin Hindistandaki gerilemesini inceliyoruz.

Budizmin mesajı
Buddha, M.Ö. 5. yüzyılda Kuzey Hindistan’da ortaya çıkarak reformlarını yaymaya başlamış ve insanların çektiği acıları en aza indirmek için özlü bir yaşam felsefesi önermiştir.
Buda’nın ölümünden sonra bu felsefe organize olmuş bir din haline geldi. Merkezi yapısı oluştu, uygulama ve eğitim kurumlarının yanı sıra rahipler düzeni de ortaya çıktı. Bu kurumlar zamanla değişerek dünyanın ilk üniversiteleri haline geldi. Bu üniversitelerin ilki bizzat İmparator Ashoka tarafından kurulan fonlarla desteklendi. Sonraki yüzyıllarda İmparator Ashoka’ya atfedilen öğrenci yurtları ünlü oldu. Üniversitelerin sundukları eğitimde başarılı olmaları nedeniyle Hindular bile kendi çocuklarını bu kurumlara eğitime gönderiyorlardı. Bu üniversitelerin en büyüğü Bihar eyaletindeki Nalanda Üniversitesiydi.

Hinduizm ve Budizm arasındaki ayırım da ortadan kalkmaya başlamıştı. Aslında insanların eşitliği ve şiddetsizlik prensibi her iki dinin de temelinde yer alıyordu. Hindistan’ın ikinci altın çağı böylece başlamış oldu.
M.Ö. 260 yılında İmparator Ashoka döneminde Budist reformları ile Birleşik Hindistan fikri ortaya çıktı. Devlet, Budizmin evrensel kardeşlik mesajını dünyanın dört bir yanına yayacak elçiler gönderen bir yapıya dönüşmüştü. O dönemde dünyanın alanında en gelişmişi olan matematik ve tıp bilimleri de bu sayede yayıldı. Bu elçilerin çalışmalarıyla Hindistan, bir çekim merkezi haline geldi. Dünyanın dört bir yanından eğitim alma amacıyla öğrenciler Hindistana gelmeye başladı. Bu öğrenciler batıda Roma’dan ve doğuda Japonya’dan bile geliyordu. Çin, tarihinde ilk kez kendisine eşit bir uygarlığın var olduğunu kabul etti. Çin, Hindistan’ı “Göksel Bilgi Deposu” olarak adlandıracaktı.
Budist Üniversiteler, Aryabhata gibi Hintli matematikçilerin, oyun yazarı Kalidasa’nın eserlerinin ve dünyanın en ileri tıp bilgilerinin arşivi haline gelmişti. Nalanda üniversitesi kütüphanelerinde altı milyon kitap bulunuyordu. Antik Çağ’ın görkemi buradaki kayıtlarda saklanıyordu.

İslamın bölgeye gelişi ve Budizmin Hindistandan yok oluşu
Hz. Muhammed’in ölümünden sonra İslam orduları başka coğrafyalara yayılmaya başladı. İki yüzyıl içinde İslam dini, Arap Yarımadası’ndan İran’a ve Kuzey Afrika’nın batısından İspanya’ya kadar genişlemişti. Abbasi Halifeliği, Bağdat şehrini bu yeni uygarlığın merkezi olarak belirledi.
İslam dininin fatihleri Hindistana kadar geldi ve Kuzey Hindistanı işgal etti. Ancak, Hindistan hiçbir zaman tam olarak fethedilemeyecek bir uygarlık yaratmıştı. Hinduizm ve Budizm bütün bu işgale rağmen kaybolmadan varlığını sürdürdü.
Kuzey Hindistan’ı İslam güçlerinin istila etmesi, Hintli kimliğinin paha biçilmez kaynaklarının kaybolmasına neden oluyordu. Bu tehlikeyi gören dönemin Hintlileri el yazmalarında kayıtlı tarih bilgilerini ezberlerine alarak yok olmalarını önlemeye çalıştı. Kütüphaneler bu sırada yok edildi. Çok değerli metinler içeren el yazmalarının bir kısmı kaybolmamaları için Tibet’e gönderildi. Bu eserlerin kopyaları daha sonra Tibet’ten Hindistan’a geri getirildi. Çinli öğrenciler bu yazmaların kopyalarını çıkartmış ve bunlar 1950’lerde Tibetli Budistlerin Hindistana göçü sırasında Hindistan’a geri getirilmişti.

Budizmin gerilemesi
İslam güçlerinin Hindistan coğrafyasına olan saldırılarını engelleyen en önemli unsurlardan birisi Afganistan olmuştur. Afganistan, 200 yıl boyunca İslam ordularını bölgeye sokmamış, hatta Hindu Şahi Hanedanlığı Hindistan’ın işgalini durdurmak için bölgeye bir duvar bile inşa etmişti. Ancak, Hindu Şahi’ler 1000 yılında yenildiler. Bunun sonucunda bölgedeki bilginler Hindistan’ın içlerine kaçtı. O dönemde Afganistan, Hint uygarlığının sınırı olarak görülmekteydi.
Sonuçta Budist kurumlar, güçlü bir Hint devletinin koruması olmadan işlev yapamaz hale gelmiştir. Buna ek olarak İslam güçlerinin saldırılarına artık karşı koyulamaz hale gelindi. Hindistan tüm üniversitelerini kaybetti. 1157’deki saldırılarda Nalanda’daki profesörler, fanatik ordular karşısında hayatlarını kaybedecekti.

Nalanda Üniversitesinin yeniden açılışı
Hindistan Parlamentosu 2010 yılında Nalanda Üniversitesinin yeniden açılmasına karar verdi. Kapanışından yaklaşık bin yıl sonra işleyen bir üniversite olarak yeniden açıldı. Hindistan, yeniden dirilen bir uygarlık haline gelirken Budizm’in bunun önemli bir parçası olduğuna şüphe yok.
Buddha’nın tüm yaşam formlarına saygı duyma, zor olsa bile görevlerini yerine getirme, kendi arzularımızın çoğu zaman bize zorluk getirdiğini idrak etme ve insan acılarını azaltmanın bir hedef haline getirme yönündeki mesajları Hint uygarlığının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu hedefe ulaşmada çok şey kaybedilmiş olsa da, temel mesaj büyük ölçüde hayatta kalmıştır.