Doğumu : 1592 – Lahore (Pakistan)
Tahta çıkışı : 1627
Ölümü: 1666 – Agra
Tahtta kaldığı süre : 29 yıl
Tahta geçişi
Şah Cihan, 1628’de hükümdar ilan edildi. Taç giydikten hemen sonra Cihangir’e rehin bıraktığı çocukları Dara Shikoh ve Aurangzeb’i, Agra’ya getirdi. 1629 sonlarında Dekkan’daki karışıklıklara müdahale etmeye giderken eşi Mümtaz Mahal de yanındaydı. 1631 yılında Mümtaz Mahal, 14. çocuğunu doğururken öldü. Şah Cihan, bu kayıptan çok etkilendi ve iki sene süreyle yas tuttu. Saray eğlencelerinden, zengin yemeklerden ve müzikten uzak durdu. Ordunun seferlerine artık yetişkin olan oğullarını gönderdi.

Tac Mahal’in yapımı
Şah Cihan, eşini kaybettikten sonra ikinci büyük tutkusu olan mimariye yöneldi. Bu ilginin sonucu Tac Mahal ortaya çıktı. Bu anıtın yapımına karar verildiğinde birçok mimar, çeşitli ahşap modeller üzerinde öneriler sunmuştu. Şah Cihan, bu örnekler üzerinde değişiklikler yaparak tasarımı geliştirdi. Sonuçta ortaya çıkan eserin hangi mimarın önerisine daha yakın olduğu bilinmiyor. Ancak son modelin ortaya çıkışında Venedikli Vereneo Usta, Şirazlı (veya İstanbullu) İsa Efendi veya Lahore’lu Ahmet Usta isimlerindeki mimarların büyük rol oynadığı söylenebilir.
Tac Mahal’in 1632’de başlayan yapım çalışmaları 1643 yılında genel olarak bitirildi, çevre düzenlemesi çalışmaları 1653 yılına kadar devam etti. Tac Mahal, Mughal mimarisinin çeşitli mimari akımlarla bir sentezidir. Örneğin, bahçe düzeni kare şeklindeydi (Mughal Mimarisi). Bahçe, su kanalları ile bölümlere ayrılmıştı. Minarelerin biçiminde Ekber’in türbesinden esinlenilmişti (Semerkand mimarisi). Beyaz mermerin içinde değerli taşların kakma şeklinde kullanılması uygulaması ilk defa Agra’daki Itimad-üd Daulah Türbesinde denenmişti. Bu sanat, Tac Mahal’de başarıyla uygulandı. Tac Mahal’in şişkin bir kubbe üzerindeki kemerli kameriye şeklindeki dış yapı tarzı İran’dan alınmış, ama bu tasarım, Tac Mahal’de en üst seviyeye yükseltilmişti.

Aile yapısı
Şah Cihan dönemi Hindistan’daki Mughal hükümdarlığının bir dönüm noktası sayılabilir. Müslüman bir azınlığın Hindu çoğunlukta bir toplumu yönetebilmesi döneminin Hindistandaki denenmesi artık bitmek zorundaydı. Çünkü devlet, yönetilemez duruma geliyordu. Bunun bir nedeni de Tac Mahal gibi çılgın bir projeye devletin kaynaklarının harcanması ve bütçenin zayıf düşmesi olduğunu söyleyenler de vardı.
Öte yandan Şah Cihan, dörtte üç oranında Hindu kanı taşıyordu. Şah Cihan’ın annesi ve anneannesi Hindu inancından ve Rajput etnik kimliğinden gelen prenseslerdi. Dört büyükbabasından sadece Ekber, müslüman olarak doğmuş bir kişiydi. Ancak Şah Cihan, Hindu bir kadın ile evlenmemişti.

Din adamlarının baskıları
Şah Cihan, eşinin ölümünden sonra ulemanın isteklerini daha fazla yerine getirmeye başladı. Öncelikle sarayda seçkin kişilerin ve görevlilerin türbanlarında hükümdarın minyatür bir resmini taşımalarını yasakladı. Bu şekilde secde edildiğinde hükümdara tapılıyor gibi bir görüntü oluşuyordu. 1632 yılında eski Hindu tapınaklarına dokunmamakla birlikte yeni yapılmış bütün Hindu tapınaklarının yıkılmasını emretti. Bu şekilde, kendisinin yerine geçecek olan Aurangzeb’in katı Müslüman tavrının temellerini atıyordu.
Babası Cihangir gibi, Şah Cihan da kısmen istikrarlı ve refah içinde bir imparatorluğu miras almıştı. Yaptığı savaşlarda Babür İmparatorluğu’nu Deccan bölgesine kadar genişletme konusunda bazı başarılar elde etti.

Oğullarının taht kavgası
Mughal tahtına iki aday vardı : Oğulları Aurangzeb ve Dara Shikuh. Şah Cihan, açıkça Dara Shikuh’u tahta daha yakın görüyor ve onun tarafını tutuyordu. Ancak Dara, orduyla ve devletle ilgilenmekten çok din ve felsefe ile uğraşıyordu. Hindu mistik felsefesi onun çok ilgisini çekmişti. Dahası Yoga Felsefesi’nin temelini anlatan “Upanişadlar” kitabını Farsçaya ilk tercüme eden kişi de Dara Shikuh olmuştu.
1645’te Aurangzeb, Gujarat bölgesine gönderildi ve askeri bir başarıyla döndü. 1646 sonunda Semerkant’ı geri almaya gönderildi ama bunu başaramadı. İki yıl sonra tekrar hücum etti, ama büyük kayıplar vererek geri çekildi. 1649’da Kandahar’ı geri almaya çalıştı ama bunu da başaramadı. 1653 yılında bu kez Dara Shikuh, daha büyük ve daha gelişmiş bir orduyla Kandahar üzerine yürüdü ama o da başarı kazanamadı. Sonuçta Mughal orduları bu bölgeye bir daha hiçbir akın yapamadılar.
Şah Cihan’ın dört oğlu olan Dara Shikuh, Murad Bahş, Şah Suja ve Aurangzeb arasında gelecekte tahtın sahibi olmak konusunda bir mücadele başladı. Aurangzeb ile Murad Bahş arasında yapılan gizli bir anlaşmayla imparatorluk bölünecekti. Ancak asıl önemli mücadele Dara Shikuh ile Aurangzeb arasında oldu. İki tarafın orduları Agra yakınlarında karşılaştı. Dara Shikuh yenileceğini anlayınca kaçtı. Babası Şah Cihan ise hâlâ onun tarafını tutuyordu, ailesini yanına almasına ve giderken Delhi’deki hazineden taşıyabileceği her şeyi götürmesine izin verdi.

Hastalığı ve ölümü
1657 yılı sonbaharında Şah Cihan, ciddi şekilde hastalandı, saraydan yaptığı halka seslenişlere son verdi. Bu sırada kendisinin öldüğü şeklinde dedikodular yayıldı.
Hastalığı atlatınca en sevdiği oğlu olan Dara Shikuh’un rütbesini 60 bin Savar (süvari) seviyesine çıkarttı, ayrıca devlet işlerinden uzak durmaya başladı.
Dara Shikoh’un Babür tahtına çıkma şansı olmadığını düşünen Aurangzeb, tahtın tek adayı olarak ordusu ile Agra Kalesi kapılarına dayandı. Şah Cihan kendisine Alemgir-Evrenin yöneticisi isimli kılıcı hediye etti. Şah Cihan zaten hastaydı ve devleti yönetemez durumdaydı. Alemgir, babasının tahttan ayrılmasını istedi. Şah Cihan buna karşı gelmekle birlikte buna direnecek gücü de kalmamıştı. Agra Fort’un harem dairesinde korumaları ve torunu ile birlikte gözaltı/hapis hayatı yaşamaya başladı.
1660-1666 yıllarında Aurangzeb’in imparatorluktaki durumu biraz tartışmalıydı. Babası Şah Cihan, Agra kalesinde tutuluyordu; hapis değil, gözaltında gibiydi ama halen imparator sayılıyordu.
Şah Cihan’ın bakımını büyük kızı Cihanara üstlenmişti. Tac Mahal’i gören bir odada kalıyor ve devamlı başında Kuran okuyordu. 1666 yılında Şah Cihan öldü ve Tac Mahale, eşi Mümtaz Mahalin yanına defnedildi.
