Babür’un İndus Nehri’ne ayak basmasından çok önce bile bir Hindistan Yahudileri topluluğunun varlığından bahsedilebilir. Bu topluluklar Hindistan’a farklı zamanlarda gelmişlerdi. Babürlülerle en çok etkileşime girenler, daha iç bölgelerdeki Yahudi toplulukları oldu. Bunların birçoğu, İran’dan göç etmişti. Babürlüler dönemindeki bu göçler ekonomik nedenlerle, Hindistanda dinsel hoşgörü yaşanması nedeniyle ve düzenli bir devlet himayesine girme arayışında olma gibi nedenlerle ortaya çıktı.
“(Hindistan’da) hoş karşılanacaksınız: Hıristiyanlar, Farslar, Yahudiler, o, (Cihangir) sizin inançlarınıza karışmadı. Hepsi (Hindistan’a) aşık oldular ve onları yanlıştan korudu. O’nun güvenliği altında yaşadılar. Kimse onlara baskı yapmasın.”
-Sir Thomas Roe, Cihangir’in farklı inançlara sahip tebaasına karşı tutumu hakkında.

Babür İmparatorluğu’ndaki Yahudi toplulukları
Babürlüler döneminde Hindistan’daki Yahudi nüfusu üç geniş gruba ayrılabilir.
İlk gruplar
Bu topluluklar Babürlerin bölgeye gelmesinden çok önce gelmişlerdi. Bu göç, kendi içinde iki farklı grubu içermektedir. İlk olarak, Cochin Yahudileri (Günümüzde Kerala eyaletinde) olarak tanımlanan ve Cochin’de yerleşen Beyaz ve Siyah Yahudiler geldi. Bunlar, Hindistan’da bilinen en eski Yahudi nüfusunu oluşturdu. Bölgeye göçleri günümüzden iki bin yıl öncesine kadar uzanır. Bu nüfus, Güney Hindistan’da Malabar kıyılarına ve özellikle liman şehri olan Cochin’e yerleşti. İkinci grup, Bombay ve civarına yerleşen Bene İsrail Yahudileridir.

Hindistan Yahudileri İkinci grup
Hindistan’a Babür döneminde göç eden Yahudi topluluklarını içerir. Bu göç, Babür imparatorluğunun bir çabası sonucu değil daha çok Portekizliler yüzünden yaşandı. Bu dönemde Portekiz kıyı kolonileri birçok kişiye ekonomik fırsatlar sağlıyordu. Buna Hindistan’a göç etmeyi seçen bazı Yahudi tüccarlar da dahil oldu. Yahudi toplulukları 16. ve -17. yüzyıllarda bu bölgelerde büyümeye ve gelişmeye başladı. Özellikle Goa ve Surat gibi kıyı bölgelerinde nüfusları arttı. Bu Yahudilerin kökenleri oldukça çeşitliydi. Çok sayıda Yahudi Portekiz’den veya İspanya’dan gelmişti. Başka bir bölümü de Osmanlı İmparatorluğu’nun Konstantinopolis, Bağdat ve Filistin gibi çeşitli vilayetlerinden gelmişti. Birinci gruptakiler gibi, bu yerleşimler de sahil boyunca ve Babür imparatorluğunun merkezinden uzakta bulunuyordu.

Üçüncü grup
Babür döneminde Hindistan’a göç eden ve Babür imparatorluğunun merkezinde yaşayan Yahudi topluluklarını içerir. Bu Yahudi topluluklar, Lahor, Delhi, Agra ve Keşmir gibi büyük Babür merkezlerinin etrafında toplandı. Bu toplulukların kökeni Avrupa ya da Osmanlı İmparatorluğu değil, aksine, İran, Afganistan, Horasan ve Orta Asya gibi Persleşmiş İslam dünyasıydı. İlk iki grubun aksine, bu topluluklar iç bölgelere yerleşmişlerdir. Bu Yahudiler, yüzyıllardır İslam etkisi altında kalmış bir bölgede yaşadıkları için Müslüman kültürü ve Babürler ile ilk iki gruba göre daha kolay uyum sağlar oldular.

İç Yahudilerin Kökeni
Üçüncü Yahudi grubu Babür İmparatorluğu ile daha yoğun etkileşim kurdu. Bu Yahudiler, İslam dinindeki Fars dünyasından ve özellikle İran’daki Yahudi topluluklarından Babür İmparatorluğu’na göç ettiler.

Babür İmparatorluğu’na yapılan bu göçlerin birkaç nedeni vardır.
Benzer Pers kültürü – Fars dili, doğu İslam imparatorluklarında (İran, Orta Asya ve Güney Asya’da) Lingua Franca (Ortak Dil) idi. Yahudi toplulukları Fars kültürüne zaten alışkınlardı ve Farsçayı iyi biliyorlardı. Bu avantaj Babür İmparatorluğu’na göç etmeyi ve orada yerleşmeyi kolaylaştırdı.
Nispeten hoşgörülü politikalar – Babür İmparatorluğu’nun -özellikle Ekber ve Cihangir dönemlerinde- gayrimüslimlere ve farklı mezheplerden Müslümanlara karşı hoşgörülü politikaları vardı. Bu durum, özellikle Safevi dönemindeki İran ve Özbek Hanlıklarının ayrımcılık ve zulmü ile karşılaştırıldığında ortaya çıkmıştır. Örneğin, Safevi döneminin başlarında İran’da din adamlarının artan gücü dini sorunların çözülmesine engel olmaya başladı. Bu durum sadece Yahudilerin değil, diğer grupların da (azınlık Müslüman grupları dahil) İran’dan ayrılarak göç etmeye başlamalarına neden oldu.
Ekonomik fırsatlar – Babür İmparatorluğunun sahip olduğu zenginlik daha çok ekonomik fırsatlar sunuyordu. İran’dan ve Orta Asya’dan gelen yetenekli kişiler devletin himayesi ve desteği nedeniyle buralara çekiliyordu. Bu, Müslümanların ve Yahudiler dahil Müslüman olmayanların İran ve Orta Asya’dan Babür Devletine doğru göç etmelerine neden oldu. Bunlar arasında tüccarlar, bilginler, şairler, sanatçılar, din adamları ve ilahiyatçılar vardı.
Sonuç, Persleşmiş İslam dünyasının çeşitli bölgelerinden birçok Yahudi’nin Babür İmparatorluğu’na yönelmesiydi. Bu Yahudiler imparatorluğun farklı bölgelerine yerleştiler. Birçoğu, Babür gücünün merkezi olarak hizmet eden Lahor, Agra, Delhi ve Keşmir gibi büyük şehirlere yerleşmeyi tercih etti. Keşmir’de Babürlerden daha öncesine dayanan bir Yahudi topluluğu da vardı.

Yahudi cemaatinin ticareti
Babür İmparatorluğu’nda yaşayan Yahudilerin çoğunlukla tüccar oldukları görülüyor. Bu ticaret, Yahudi cemaatinin bankacılık veya tefecilik işinde çok geliştiği Avrupa’dan oldukça farklıydı. Bu işlemler, Hindistan’da zengin Hindu bankacıların elindeydi.
Babür İmparatorluğu’ndaki Yahudi toplulukları çeşitli ticaret türleriyle, genellikle çeşitli malların alım ve satımı ile uğraştılar. Bazıları Hint mallarının dünyanın diğer bölgelerine nakli ve alım satımı işlerine giriştiler. Diğerleri kuyumcu olarak çalıştı veya değerli mineraller ve taşların ticaretiyle uğraştı. Bazıları kullanılmış ve atılmış malların alım satımı gibi daha mütevazi ticaretlerde yer aldı. Bir topluluğun hangi ticaret alanında çalışacağı imparatorluk içindeki bölgeye ve şehre bağlıydı.
Bu Yahudi topluluklarından birkaçının ticaretine bakalım.
• Gujarat Sube’sindeki birçok şehirde Yahudi tüccar toplulukları vardı. Örneğin, Baroda şehri, tekstil ve kumaş boyama işleri ile ünlüydü. Boyanan kumaşlar yurt dışına sevk edilmek üzere Cambay şehrine nakledilirdi. Cambay’daki Yahudi tüccarlar ticaret ve gemicilikle uğraşır ve bu ürünleri ihraç ederdi. Ayrıca Sarkhej şehrinde indigo boyası satın alma işinde de yer aldılar.

• Gujarat Sube’sindeki bir liman kenti olan Surat da önemli bir Yahudi tüccar nüfusu barındırıyordu. Bu Yahudiler farklı yerlerden gelmişti. Hatta İngiltere’den gelen Yahudi tüccarlar bile vardı. Elmas gibi mücevherlerin alım satımıyla uğraşıyorlardı. Surat’taki bazı Yahudi tüccarlar, 17. yüzyılın sonlarında Hollanda Doğu Hindistan Şirketi’nin (VOC) önemli tefecileri haline gelmişlerdi. Genel olarak, Hollanda ve İngiliz ticaret Şirketleri (EIC ve VOC) ile karmaşık ilişkilere girmişlerdi.

• Lahor Sube’sindeki Yahudi cemaati çok daha mütevazi işlerle uğraşıyordu. Özellikle kullanılmış mal ticareti; çöpe atılmış elbiseler, hırdavat, ayakkabı, pazubent, civata ve çubukların alım satımı ile uğraşıyorlardı
• Keşmir Sube’sindeki topluluk, Hindistandaki en eski Yahudi topluluklarından biriydi. Bu topluluk hakkında daha az şey biliniyor. Meslek olarak fırıncılık, restoran işletme (yemekhane) ve kullanılmış mal ticareti yaptılar.
• Karnataka kıyılarındaki limanlara daha çok Venedik’ten gelen Yahudi tüccarlar yerleşmişti. Bu Yahudiler tekstil ve mücevher (elmas) ticareti ile uğraştı.
• Güney Hindistan’daki Malabar kıyılarında bulunan liman kentlerinde de oldukça büyük bir Yahudi nüfus vardı. Bu topluluklar, Hint Yarımadası’ndaki en eski topluluklar arasındaydı. Bu bölgeler Babürlülerin kontrolü altında değildi, Portekizliler, Hollandalılar ve İngilizler tarafından yönetiliyordu. Goa, Cochin ve Calicut gibi şehirlerde pek çok Yahudi tüccar yaşıyordu. Bunlar, başlangıçta denizcilik ve deniz ticaretiyle uğraştılar. Ancak Portekizlilerin ve diğer Avrupalı güçlerin bölgeye gelişi bunu değiştirdi ve Baharat ticareti gibi işlerle meşgul olmaya başladılar.

Babür İmparatorluğu’nda Yahudilik
Babür İmparatorluğu’ndaki Yahudi nüfusu küçük bir azınlıktı, bu nedenle Babür kaynakları Yahudilerden veya Yahudilikten nadiren söz eder.
Bunlardan önemli bir örnek Ekber döneminde yaşanmıştır. Babür İmparatoru, Fatehpur Sikri’deki Ibadat Khana’da (İbadet Evi) dini tartışmalar düzenleyecekti. Farklı inançlardan din adamları ve alimler, dinleri adına konuşmaya davet edildi. Gayrimüslim dini liderler ve bilginler de bu tartışmalara katıldı. Bu tartışmalara önemli bir dini inancın temsilcisi olarak Yahudilerin de davet edilmiş olması dikkat çekicidir.

Ekber’in yönetimindeki Babür İmparatorluğunda İranlılar, Türkler, Hintliler ve Avrupalılar gibi farklı kökenlerden insanlar da istihdam ediliyordu. Buna gayrimüslimler de dahildi. Dabestan-ı Mazahib isimli bir kitap Yahudilerin Babür İmparatoru tarafından çalıştırıldığından söz eder.
“Bütün milletlerden insanlar, Firangiler, Yahudiler, İranlılar ve Turanlılar… ve nesli veya dini taraf tutmadan bilim ve hukukta hünerlileri terfi ettirildi.”
– Ekber’in istihdam politikası üzerine. (Dabestan-ı Mezahib)
Babür ve Avrupa kayıtları, Babür İmparatorluğu içinde sinagogların (Kanisa) varlığından da söz eder. Bu durum, Cihangir’in hükümdarlığı sırasında Babür İmparatorluğu’nun İngiliz büyükelçisi olan Sir Thomas Roe tarafından da yazıldı. Ne yazık ki, Babür veya Avrupa kaynakları bu sinagoglar veya içindeki ibadet şekilleri hakkında ayrıntılara girmemektedir. Bu tür sinagogların kaç tane olduğunu ve hangi Babür şehirlerinde bulunduğunu tam olarak bilmiyoruz.
“Eğer kâfirlerden biri bir kilise, bir havra, ya da bir put tapınağı ya da bir Pers kulesi inşa etmeyi seçerse, kimse ona engel olamaz.”
– Muntakhab-ut-Tawarikh’te Abdul Kadir Badayuni’nin bahsettiği bir imparatorluk kararnamesi.

Babür İmparatorluğu’ndaki çeşitli dinler ve onların algılanış biçimleri hakkında daha ayrıntılı bilgi veren ilginç bir eser Dabestan-i Mazahib’dir (Din Okulları). Bu kitap 17. yüzyılda Mir Zülfikar Ardestani (Mu’bid Şah) tarafından yazılmıştı. Kitap, Babür İmparatorluğu’ndaki birçok farklı dinin karşılaştırmalı bir analizini yapıyordu. Kitabın dördüncü bölümü Yahudilere ve Yahudiliğe ayrılmıştır. Bu bölümün kaynağı, Yahudilik hakkında pek çok şey bilen bir kişi olan Sarmad Kashani (Yahudi Sarmad) idi.
“(Yahudi halkı) İbrahim’in peygamber olmadığını, kutsal bir adam olduğunu iddia ediyor ve kutsal bir adamı bir peygamberden daha yüksek sayıyorlar. Musa’nın kitabında Firavun’un tanrılık iddialarından hiç bahsedilmediğini söylerler, ancak bu kralın İsrail oğullarına zulmeden bir zorba olduğunu, bu nedenle Musa’nın ayağa kalktığını ve ona karşı çıktığını anlatırlar. Firavun onun sözlerine kulak asmadığı için kaderiyle karşılaştı… Nasıralıların (Hıristiyanların) inandığı gibi İsa’nın peygamber olmadığı konusunda ısrar ediyorlar.”
-Yahudi halkının inançları hakkında – Dabestan-ı Mazahib
Yahudi Sermed
Babür kayıtları, Yahudilerin isimlerinden nadiren söz eder ve onlar hakkında nadiren ayrıntılar verir. Bunun nedeni, Yahudi halkının küçük bir azınlık olmasıdır. Yahudiler, önemli bir siyasi, askeri, kültürel/dini veya ekonomik güce sahip olmadılar. Bu nedenle, Babür tarihçilerinin nadiren dikkatini çektiler.
Bunun bir istisnası var. Yahudi Sarmad – Sarmad Kashani – Sa’id Sarmad – Muhammed Sa’id veya Sonsuz Sa’id olarak da bilinen Sarmad, Babür İmparatorluğu’nu etkilemiş ve tarihine damgasını vurmuş bir kişidir. Ayrıca Babür İmparatorluğu’nda yaşamış en ilginç figürlerden birisi olmuştur.

Sonuç
Musevilik ve Yahudiler, çok küçük bir azınlık oldukları için Babür kayıtlarında fazla söz edilmedi. Yahudi topluluklarının inançlarını yerine getirmelerine ve ibadet yerleri açmalarına izin verildi. Hatta dinler arası tartışmalara katılmaya bile davet edildiler. Bunlar Babür İmparatorluğu içindeki Yahudi topluluklarına karşı hiçbir ayrımcılık uygulanmadığı anlamına gelmez. Ayrımcılığın düzeyi yaşanılan döneme ve hükümdara bağlıydı. Ancak, Yahudi topluluklarına yönelik herhangi özel bir ayrımcılık veya zulüm yoktu. Çünkü Yahudi nüfusu önemli olamayacak kadar küçüktü.