Babür İmparatorluğu’nun bugünkü Endonezya’da bulunan Açe Sultanlığı ile diplomatik ve ticari ilişkileri vardı. Babürlülerin Endonezya iliskileri sadece Aceh ile sınırlı değildi. Hindistanın doğusundaki adaların varlığından haberdardı. Ancak Babürlülerin ilgisi denizlerin ötesindeki doğu bölgelerinden çok batıya, İslam dünyasına doğruydu. Gene de Açe Sultanlığı, Endonezya’nın herhangi bir bölgesinden daha fazla biliniyordu.
Babürlülerin Endonezya ilişkileri Ekber Dönemi
Ekber’in hükümdarlığı sırasında Babür İmparatorluğu’nun sadrazamı ve saray tarihçisisi olan Ebu’l-Fazl, Güneydoğu Asya’nın batı bölgelerini Hindustan kavramına dahil eder. Buna “Achin [Açe], Moluccas [Maluku Adaları], Malakka [Malezya’daki Malakka bölgesi]” gibi bölgeler de dâhildir.
“Hindustan doğu, batı ve güneyden okyanusla çevrili olarak tanımlanır, ancak Seylan [Sri Lanka], Achin [Açe], Moluccas [Maluku Adaları], Malacca [Malakka] ve önemli sayıda ada onun kapsamı içinde sayılır. Kuzeyde, bir kısmı Hindistan’ın en uç sınırları boyunca uzanan ve diğer ucu Türkistan ve İran’a geçen yüce bir dağ silsilesi vardır.”
-Ebu’l-Fazl Ayn-ı Ekber’de Hindistan’ın sınırlarını böyle tarif eder.
Bu konu Tahir Muhammed’in Rauzat-ut-Tahirin (Tertemiz Bahçe) adlı eserinde işlenmiştir. Bu kitap, Babürlülerin Güneydoğu Asya’daki farklı sultanlıkları nasıl algıladıkları hakkında bilgiler verir. Bölge bilgileri, resmi kaynaklardan çok tüccarların ve gezginlerin anlattıklarıdır. Babür İmparatorluğu’nun Hint Okyanusu’nda bir donanmasının bulunmaması nedeniyle bu durum mantıklıdır.
Rauzat-ut-Tahirin’de Açe’nin (ve genel olarak Güneydoğu Asya’nın) tasviri büyük ölçüde egzotik temellidir. Yazarın odak noktası doğru bilgi aktarmaktan çok ilginç hikayeler bulmak olmuştur. Sonuç olarak, Babürlerin Açe algısı gerçeklerle fantezinin bir karışımı olmuştu.
“Açe’den kafurun bulunabileceği yamyamların ülkesine beş günlük bir yolculuk mesafesi vardı. Yamyamların dağınık köyleri vardı, ancak buna rağmen hepsinin birbiriyle akraba olduğu ortaya çıktı. İçlerinden biri hastalandığında, bir süre geçmesine izin veriyorlardı; hastalık ilerlediğinde, kişiyi öldürüyorlar ve vücut parçalarını farklı aileler arasında dağıtıyorlardı, şef, kafayı alıyordu. Bu parçalar daha sonra evlere asılırdı, böylece her büyük evde statü göstergesi olarak birkaç kelle asılı olurdu. Evinizde ne kadar çok kelle asılı olursa, bu sizin gücünüzün ve öneminizin bir işareti olarak kabul edilirdi.”
-“Babür Hindistan’ından Görünen Güneydoğu Asya: Tahir Muhammad’in Açe yamyamlarına ilişkin tasviri.
Açe Sultanlığı neredeyse iki farklı dünya olarak tanımlanmıştı. Açe’nin kendisi ve Açe Sultanlığı’nın çevresi. Sultan, birincisi üzerinde büyük bir kontrole sahipken, ikincisi üzerinde sınırlı bir kontrole sahip olarak tanımlanıyor. Açe şehri büyük bir gözetim altında, sert cezalar uygulanan, sıkı bir disipline sahip bir ticaret şehriydi. Açeliler, Portekizlilerle başa çıkmak için sürekli çaba gösteren, bunu başarıyla yapan, kararlı ve cesur insanlardan oluşan bir toplumdu. Öte yandan çevredeki bölgeler daha egzotik olarak tanımlanıyor; bunlardan en çok bahsedileni yamyamların ülkesi (Adam-Khor) idi. Tahir Muhammed’in her şeyden çok yamyamlar üzerinde durması ilginçtir.
Rauzat-ut-Tahirin aynı zamanda Açe’nin yönetici hanedanının tarihini ve sultanlık içindeki son siyasi olayları da anlatır. Ayrıca kuşlardan, yiyeceklerden ve bölgede bulunan ticari veya değerli mallardan da bahsedilir. Sultanlığın diğer bölgeleri arasında egzotik “Batak” adası halkını Orta Asya’nın Kalmuk halkına benzediğini de söylüyor.
“Çünkü Açe halkı her eyleminde Frenklerle (Portekizlilerle) savaşmak için sürekli kararlılıklarını gösterirler ve su içmek veya kıyafet giymek gibi en basit günlük eylemleri bile bu kararlılıkla yaptıkları söylenir. Sonuç olarak, tüm çabalarına rağmen Frenkler Açe ülkesi üzerinde hiçbir zaman kontrol sağlayamamıştır. Bunun bir nedeni Açe’nin kısmen bir dağ silsilesi tarafından ayrılmış ve korunuyor olmasıdır. Ancak deniz cephesinde bile çok uyanık kalırlar. Denizden bir geminin yaklaştığı görüldüğünde ya da bir top sesi duyulduğunda Açe halkı hemen savaşmaya hazır hale geliyordu.”
-Tahir Muhammed, Rauzat-ut-Tahirin
Ticari İlişkiler
Açe Sultanlığı (ve diğer Güneydoğu Asya devletleri) ile Hindistan’ın bazı kıyı bölgeleri arasında ticari ilişkiler hep vardı. Babürlülerin Gujarat’ı fethinden önce, Gujarat Sultanlığı, Açe ve Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkide önemli bir durak noktası olarak hizmet etmişti.
Babürlülerin ekonomik politikası ve deniz ticareti en çok Şah Cihan döneminde gelişti. Açe, bu dönemde Hintli tüccarlar (özellikle Surat’tan gelen Gujarati tüccarları) için bölgedeki başlıca liman olarak hizmet vermiştir. Açe Sultanlığı, Babür İmparatorluğu’nda talep gören kalay, altın, kafur, sinameki, kütük ağacı, biber, lignum ağacı ve fildişi ihraç ederdi. Gujaratlı tüccarlar da karşılığında onlara Açe’de talep gören kumaş gibi malzemeler satardı. Daha sonra bölgede ticarete başlayan hem Doğu Hindistan Şirketi, hem de Hollanda Doğu Hindistan Şirketi Açe’deki tüccarlarla rekabet etmekte çok zorlanmıştır.
Ticari ilişkilerin varlığı Babür İmparatoru Ekber’in Bande Açe’de üretilmiş süslü bir pipoya sahip olmasından anlaşılmaktadır. Babür İmparatorluğu’nda tütün içmek için kullanılan pipolar genellikle Açe’den geliyordu. Kraliyet ailesi de dahil olmak üzere Babür soyluları da Açe ile yapılan bu ticarete özel olarak dahil olmuşlardır. Örneğin, hem Dara Şikoh hem de Aurangzeb prenslik dönemlerinde Açe ile ticaret yapmışlardır.
Diplomatik ilişkiler
Hint Okyanusu’ndaki devletlerin elçilerinin imparatorluk sarayına ulaşmak yerine kıyı vilayetleriyle ilişki kurmaları yaygın bir durumdu. Dolayısıyla Babür İmparatorluğu’na gönderilen elçilerden bazılarının Agra’daki imparatorluk sarayına hiç ulaşmamış olması ve bunun sonucunda tarih sayfalarında hiçbir zaman belgelenmemiş olması mümkündür. Güneydoğu Asyalılar Babürlülerin üstünlüğünü kabul etmenin sembolik bir biçimi olarak sunulan şeref cübbelerini hediyeler ve ticari ayrıcalıklar karşılığında kabul ederdi. Ancak Açe Sultanlığı, Babür imparatorluk sarayıyla olan doğrudan bağlantısı nedeniyle bunun bir istisnasıydı.
Babür İmparatorluğu ile Açe Sultanlığı arasında diplomatik bağlar kurulmuştu. Buna ilk örnek Ekber dönemindedir. Tahir Muhammed, Rauzat-ut-Tahirin’de Açe Sultanı’nın 1600 yılları civarında İmparator Ekber‘e bazı hediyelerle birlikte bir elçilik heyeti de gönderdiğinden bahseder. Sultan Alauddin Ri’ayat Syah Seyyid al-Mukammal de aynı dönemde Açe’nin hükümdarı olabilir.
Ekber’in bu iyiliğe karşılık vermek için Açe’ye gönderdiği herhangi bir elçiden bahsedilmemektedir. Bir elçiden bahsedilmesi on yıllar sonradır. Alamgir 1641 yılında Açe Sultanı İskandar Thani’nin sarayına bir heyet gönderdi. İki sultan, birbirleriyle hediye alışverişinde bulunurlar.
Bustan al-Salatin’de Sultan Iskandar Thani’nin ölümünün ardından Açe’ye gelen bir Gujarati heyetinden bahsedilmektedir. Dul eşi ve halefi Sultan Tac ül-Alam heyete son derece iyi davranmış ve hediyelerle ödüllendirmiştir. Bu belgelenmiş örnekler, iki devlet arasında diplomatik bağın varlığının kanıtı niteliğindedir.
Açe Sultanlığı üzerindeki Babür etkisi
Babür İmparatorluğu (ve Osmanlılar) Açe Sultanlığı’nın siyasi kültürü ve kurumları üzerinde derin bir etkiye sahip olmaya başlamıştı. Açeliler onları taklit etmeye başlamış gibiydi. Açe Sultanları, kendi kraliyet çevrelerini oluşturmak ve iktidarı meşrulaştırmak için Babür ve Osmanlı modellerini uyguladılar.
Açe’nin tarihi ve Sultan Iskandar Muda’nın övgü dolu anlatısı olan Hikayat Aceh (Açe’nin Hikayesi), Ebu’l-Fazl’ın Ekbername’sinden esinlenmiş gibi görünüyor. Hatta, Babür İmparatorlarının Muhr-ı Mukaddes-i Kalanı’nı (Büyük Kutsal Mühürler) taklit edilmişti. Açe Sultanları Babür mührünün benzersiz formatını kendileri için benimsedi. Bu, ortasında sultanın adının yazılı olduğu bir daire ve çevresinde seleflerinin adlarının yazılı olduğu çok sayıda daire bulunan bir mühürdü.
Bu bize sadece iki devlet arasında diplomatik ya da başka türlü bir temasın değil, iki devlet arasında kısa süreler içinde metin ve bilgi aktarımına izin verecek kadar yakınlaşma olduğunu da gösterir. Sonuçta, Ebu’l-Fazl, Açe Sultanlığı’nı Hindistan’ın etki alanının bir parçası olarak gördüğünü belirtmişti.
Bahadur Şah Zafer’in mührü
Merkez Çember : Ebu Zafar Sirajuddin Muhammed Bahadur Şah Badshah Ghazi
Çevresel on altı daire : Muhammed Ekber Badşah oğlu, Şah Alam Badşah oğlu, Alamgir Badşah oğlu, Jahandar Şah oğlu, Şah Alam oğlu, Alamgir Badshah oğlu, Shah Jahan Badshah oğlu, Jahangir Badshah oğlu, Akbar Badshah oğlu, Humayun Badshah oğlu, Babur Badshah oğlu, Umar Sheikh Shah oğlu, Sultan Abu Said Shah oğlu, Sultan Muhammad Shah oğlu, Miran Shah oğlu, Amir Timur Sahib Kıran oğlu.