Hindistanın sosyal yapısındaki ilginç noktalardan birisi “Kast Sistemi”dir. Bu sistem sosyolojik bir olgu olarak ortaya çıkmıştır ve dünya çapında çeşitli üniversitelerin araştırmalarına konu olmuştur. Kast Sisteminin benzerleri dünyanın çeşitli ülkelerinde de vardır, ancak Hindistandaki sistem, hem çok yaygın olduğundan ve hem de kesin kuralları ile aşılamaz sınırlar getirdiğinden dolayı daha çok ilgi çekmektedir.
Bu sistem günümüzün modern bakış açısından insan haklarına aykırı, acımasız ve ayrımcılık temelli yapısı ile çok eleştiri almaktadır. Ancak ortaya çıkmış olduğu dönemin sosyal koşulları açısından ele alındığında toplum için gerekli, yararlı ve toplumda düzeni sağlayıcı özellikleri barındırdığı söylenebilir. Bu sisteme karşı duygusal tepki gösterip, sadece olumsuz yanlarını gören kişilerin “Aaa, böyle şey mi olur, yazık bu insanlara, kaldırsınlar bu sistemi, hangi çağda yaşıyoruz” şeklindeki itirazları ise günümüz Hindistanında yaşanan gerçeklerden uzaktır.
Kast sisteminin ortaya çıkışı
Binlerce yıl önce, Hindistanda bir köyde yaşayan insanlar köyün sorunlarını ele almak üzere bir ağacın altında toplanmış. Sonra bilge bir adam bir taşın üzerine oturmuş ve şöyle söylemiş. “Dostum, yapılması gereken çok iş var ve bunların yapılabilmesi için herkesin çalışması gerekiyor, peki kim hangi işi yapacak?”
Bunları duyan kalabalıktan bir meraklı “evet” diye bağırdı, “Ne gibi?”
Bilge adam: “Önce temel ihtiyaçlara odaklanalım” diye cevap verdi. “Yiyecek, sebze ve pirinç üretmeyi bilen herkes benim sağ tarafıma gelsin.” Onlara Vaishya denir.
“Eğitim konusunda yeterince bilgili olan ve bunu çocuklarımıza aktarmak isteyen kişiler, bir grup oluşturur ve çocuklarımızı eğitir.” Onlara Brahman denir.
“Köyümüzün güvenliğinin ve korunmasının güçlü kuvvetli erkekler ve kadınlar tarafından sağlanmasının gerektiği açıktır.” Onlara Kshatriya denir.
“Geri kalanlar, yukarıdakilerin hepsine biraz yardım sağlar.” Bunlara Shudra denir.
O dönemlerde daha “para” kavramı bile ortaya çıkmamıştı. Geçinmek için herkes çok çalışmak zorundaydı. Birçok kişi bu öneriyi alkışlayarak kabul etti. Bundan sonra, huzur ve refah içinde mutlu bir şekilde yaşadılar.
Ancak, bir süre sonra, bazılarının hiçbir şey yapmadığını, sadece toplumdaki pozisyonlarının tadını çıkardığını farkettiler. Bu tembel kişileri herhangi bir sürece dahil etmemeye karar verdiler, onları dışladılar ve “dokunulmazlar” olarak adlandırdılar.

Manusmriti – Manu Yasaları
Hindu dininin temelinde geçmişi M.Ö. 1500 – 1200 yıllarına kadar giden Veda ismi verilen kutsal yazıtlar vardır. Veda yazıtlarına daha sonra çeşitli yorumlar, “tefsirler” yazılmıştır. Bu yorumlardan birisi Manusmriti – Manu yasaları olarak bilinir. Bu yasalar, M.Ö 200 yılı ile M.S 200 yılları arasında Manu ismi verilen ve Tanrı Brahma’nın ruh oğlu olduğu iddia edilen bir kişi tarafından yazılmıştır. Aslında bu kişinin gerçekten yaşayıp yaşamadığı da tam olarak bilinmiyor. Bu yasalar, Manu ile birlikte Hindu dininin en büyük 7 ermişinden birisi olan ve Manu’nun öğrencisi olan Bhrigu tarafından elden geçirilerek düzenlenmiştir.

Manu yasaları dört temel konuyu içerir.
1. Evrenin yaratılışı
2. Dharma’nın kaynağı
3. Dharma ve dört sosyal kast
4. Karma yasası, yeniden doğuş ve ebedi kurtuluş (Moksha)
Manu yasalarının üçüncüsü Hindu dininin Kast sistemi ilkelerini düzenler. Böylece Kast yasalarının geçmişinin Vedalara kadar gittiğini ve Hindu toplumunun en derin köklerine kadar ulaştığını görüyoruz.
Kast sisteminden ilk kez Rig-Veda yazıtlarında Varna Sistemi olarak bahsedilmiştir. Bu sisteme göre “Toprak, insan vücuduna benzer, Brahmanlar kafadan doğar, Kşatriyalar kaslardan, Vaisyalar mideden doğar ve Sudralar geri kalanı temsil eder” denmektedir.

Dokunulmazların ortaya çıkışı
Sanskrit dilinde “dokunulmazlar” veya “aspṛśya” olarak adlandırılan kişiler teknik olarak hijyenik olmayan işlerde çalışan kişilerdir. Bunlar temizlik işçileri, insan ve hayvan cesetleriyle çalışanlar veya insan vücudundan çıkan atıkların giderilmesiyle uğraşanlardır.
Günümüzden binlerce yıl önce, bakterilerin ne olduğunun bilinmediği dönemlerde yapılan gözlemler, çok kirli ve zehirli ortamlarda çalışan bazı kişilerin belirli hastalıklara karşı bağışıklığa sahip olduklarını ortaya koydu. Bu kişilerin hasta olmadıkları ve sadece taşıyıcı işlevi gördükleri de anlaşıldı. Bu insanların, öncelikle gıda üretimi işleri yapmaları yasaklandı, daha sonra başka insanların evlerine girmeleri engellendi ve sonuçta sosyal temastan da dışlandılar.
Bunlara dokunmanın bile hastalık bulaştıracağı korkusu ile bu topluluğa “dokunulmazlar” ismi verildi. Böylece “dokunulmazlar” toplumun en alt katmanını oluşturdular. Bu kişiler genellikle köylerin dışında yaşıyorlar ve sadece “iş için”, yani ölü hayvanların leşlerini kaldırmak için köye girebiliyorlardı. Dokunulmazlar, her zaman başka kişilerin yapmaktan uzak durdukları “pis” işlerde çalışıyordu, örneğin ayakkabı üretmek için derileri işliyorlar ve hatta kemikleri bile işliyorlardı. Bazı söylentilere göre zaman zaman leşleri bile yiyorlardı.
Bu arada, doktorlar ve sağlık çalışanları bile kısmen “dokunulmaz” kabul ediliyordu. Çünkü doktorlar o dönemlerde örneğin diyabet testi yapmak için hastanın idrarını tatmak zorundaydı! Bu nedenle doktorlar evlere davet edilmezdi. Hemşireler bile kast hiyerarşisi açısından, hastalıkla, ölümle ve hastaların atıklarıyla uğraştıkları için “dokunulmaz” olarak kabul edilirdi. Hindistan toplumunda bu sorun, hemşireler yerine hasta bakıcıların hastaların kişisel hijyeniyle ilgilenmesiyle çözülmüştür.
Cenaze törenlerini gerçekleştiren ve ölüleri yakan Brahminler bile kısmen “dokunulmaz” olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Bu nedenle, uğurlu olayların törenlerini (düğünler, doğumlar, ev kutsamaları vb.) gerçekleştiren rahipler ile ölü yakma ve ölüm dualarını gerçekleştiren rahipler arasında bir ayrım ortaya çıkmıştır. Ortodoks Brahminler, kızlarının düğününü gerçekleştirmesi için asla bir ölü yakıcı din adamını istemezlerdi.
“Dokunulmazlar” sosyal hiyerarşinin en altında olsalar da, bazen güç hiyerarşisinin en yukarısında olabiliyordu. Varanasi’deki “Dom Kastı” buna örnektir. Bunlar ölü yakma faaliyetlerinin tekelini elinde bulunduran bir kasttır ve bu nedenle son derece zengin ve güçlüdür. Dom Rājāsına Brahminler bile büyük saygı gösterirlerdi. Çünkü ölü yakmak için kullanılan ateş sadece onun yönetimi altındaki tapınaktan gelmelidir.
Hindu gelenekleri çoğunlukla, yiyecek hazırlama, su, yeme ve içme konularını düzenler ve sağlam hijyen ilkelerine dayanır. Dharma Shastra isimli yazıtlarda yer almış olan hijyen kurallarında, aşçılar için yemek hazırlamadan önce banyo yapma ve el yıkama, maske ile ağız ve burnu kapatma, tırnakların kesili olması, saç ve sakalın tıraş edilmiş olması gibi pek çok kural vardır. Shudra (işçi kastı) üyeleri bile, ancak hijyen kurallarına uydukları sürece mutfakta çalışabilirler. Çoğu Hindu, başka birinin dudaklarının değdiği bardaktan asla su içmemesi veya artık yiyecekleri yememesi gerektiğini bilir. Bunların hepsi temel hijyen kurallarıdır.

Din değiştirmek
Dokunulmazlar Hindu toplumunda ezildikleri, dışlandıkları ve toplum dışına itildiklerini anladıklarında Hindu dininden çıkmak için yollar aramaya başlamıştır. Çünkü İslam dini veya Budizme geçenler kast sisteminin bu zincirinden kurtulmuş oluyorlardı. Bu dinlerde Kast sistemi uygulamasının olmadığını umuyorlardı. Oysa Müslümanlıkta da Hindu dinindekine benzer bir kast sistemi vardı. Bu sistemi bu linkte inceleyebilirsiniz.
Müslümanlığın Hindistana ilk gelişi olan 7. yüzyıldan sonra bu topraklarda yaygınlaşmasıyla Müslümanlığa geçmeyi tercih edenlerin önemli bir bölümünün Kast sisteminin baskılarından kaçmak için din değiştirdikleri tahmin edilmektedir.
Hindistanın bağımsızlığını kazanması üzerine yeni anayasanın yazılması tartışmaları gündeme gelmiştir. Bu tartışmaların en önemli konusu Gandi ile Dr. Ambedkar arasında yaşanan dokunulmazlar kastının hakları olmuştu. Gandinin bu konudaki önerisi Hindu dinindeki bazı metinlerin yeniden yorumlanmasıyla dokunulmazların Shudra kastına dahil edilmesini Dr. Ambedkar kabul etmemiştir.
Dokunulmazların haklarını en çok savunan ve kendisi de alt kastlardan olan hukuk adamı Dr. Ambedkar, Hindistan anayasasına eklenecek maddeler ile Dalitlerin özgür olması ve kast tanımlamalarının anayasa dışında bırakılmasının sağlanmasını istemiştir. Bu talepleri kabul edilmeyince Dr. Ambedkar ve çok sayıda izleyicisi 1956 yılında kitleler halinde Hindu dininden çıkarak Budizme geçti.

Günümüzdeki durum
Dokunulmazlık kastının toplumsal hijyen ve halk sağlığı açısından gerekli olduğu eski dönemlerde bu ayrımın kaçınılmaz bir gerçeklik olduğu kabul edilebilir bir şeydir. Ancak toplumun gelişme gösterdiği modern çağda “Dokunulmazlık” toplumsal baskı ve politik bir dışlama anlamına gelmeye başlamıştır. Dr. Ambedkar, bu konuda ‘Dokunulmazlık kölelikten daha kötüdür’ demiştir.
Anayasa tartışmaları sırasında Dr. Ambedkar ile Mahatma Gandi arasında 1932 yılında bir sözleşme yapılmıştı. Buna göre Dalitlere, seçimlerde öteki sınıflardan ayrı olarak oy kullanma ve aday belirleme hakkı verilmişti. Bunun sonucunda Hindistan meclisinde Dalitler, kendilerine ayrılmış sandalye ile temsil edilme hakkına kavuşmuştur. Bu kazanç, 1945 yılındaki Hindistanın bağımsızlığından sonraki anayasada da korunmuştur.
1995 yılında Devlet memurluğu gibi görevlerde % 15 oranında Dokunulmaz kastı üyelerinin bulunduğu anlaşılmıştır.
Günümüzde Hindistan anayasası dokunulmazlığı ve kast sistemine dayalı ayrımcılıkları yasaklamaktadır.

Dokunulmazların adlandırılması
Hindistanda günümüzde “dokunulmaz” ismi verilen toplulukların çeşitli isimleri vardı.
Dalitler
Dokunulmazlara verilen yerel bir isimdi. Kelime olarak Sanskrit dilindeki “dalata” kelimesinden gelir. Bunun anlamı “bölünmüş, ayrılmış, kırılmış, parçalanmış” demekti. Bu kelime, kast sisteminin 4 kademesinden hiçbirine girememiş, bölünmüş kişi anlamında kullanılıyordu.
Harijanlar
Kelime anlamıyla Hari : Tanrı, Jan: Can, çocuk. Bu terim, “Tanrının çocukları” anlamına gelir. Aslında Krishna hareketinde yoksullar için kullanılan bir terimdi. Gandi, “Haricanlar” terimini bu insanları onurlandırmak amacıyla Dalitler yerine kullanmaya başladı.
Paryalar
Tamil Nadu ve Kerala eyaletlerinde kullanılan bu terimin kökeninde “parai” (davul) vardır, eski dönemlerde düğün ve ölüm günlerinde davul çalan ve alt tabakadan olan kişileri tanımlamakta kullanılmıştı. Pariah kelimesi davulcu anlamındadır ve ölen kişilerle ilgili “dokunulmaz” kastını isimlendirmektedir.