Ülkenin kendi kendini yönetmesi için İngilizler tarafından kurulan Kongre Partisi, anti-emperyalist hareketlerin yaygınlaşmasında büyük rol oynadı ve giderek devrimci bir yapıya dönüştü.
Bu dönemde, emperyalist güçlere karşı kendi kurtuluş savaşını başarıyla tamamlayan Türkiye’nin ve Atatürk’ün anti-emperyalist ideallerinin Mahatma Gandi’yi ve Hint direniş hareketini cesaretlendirerek ilham verdiği ve etkilediği kesindir.
Gandi ve pasif direniş
20. yüzyılın en önemli kişilerinden birisi olan Mohandas Karamchand Gandi, 2 Kasım 1869’da Gujarat’ta Porbandar kentinde doğdu. Babası, bu eyaletin başbakanıydı. 1888 – 1891 arasında Londra’da hukuk eğitimi gördükten sonra Güney Afrika’da avukat olarak çalışmaya başladı. Genç Gandi burada yüzyüze geldiği ayrımcılığa karşı politik fikirlerini oluşturmaya başladı. Kısa süre içinde Güney Afrika’daki Hintlilerin sözcüsü oldu. Tüm insanların eşit olduğunu duyurmakta en önde geliyordu.
Gandi, 1915’te Hindistan’a döndüğünde Ahimsa (zarar vermemek) ilkesini politik planda uygulama idealiyle donanmıştı; sade ve disiplinli bir hayat tarzı örneğini veriyordu. Ahmedabad kentinde dokunulmazların da girebildiği bir yer olan Sabarmati Ashramı’nı kurdu.
Bir yıl içinde, Bihar eyaletindeki çiftçilerin sömürüye karşı çıkışlarında ilk zaferini kazandı. Bu hareketiyle kendisinden ilk defa Mahatma (Yüce Ruh) olarak söz edilmeye başlandı. Belirli politik davaların jüri olmadan görülebilmesini düzenleyen bir yasanın ayrımcılık yarattığını ileri sürerek 1919’da ulusal boyuttaki ilk protestosunu örgütledi. 1919 Nisan’ında İngilizlerin Amritsar’da silahsız halkın üzerine ateş açmalarıyla başlayan yaygın protesto hareketlerinde yine önder oldu.
1920 yılında Gandi, Hindistan Kongre Partisi’nin en önemli kişiliklerinden birisiydi ve İngiliz Yönetimine karşı pasif direniş (Satyagraha) hareketini örgütlemeye başladı.
Tuz Yürüyüşü
1930’ların başında, birkaç bin izleyicisiyle birlikte Gujarat eyaletindeki Ahmedabad şehrinden deniz kıyısındaki Dandi’ye başlattığı yürüyüş ile tüm Hindistan’ın ve dünyanın ilgisini çekti. Burada törenle, deniz suyundan tuz elde etme işlemini yaptı. Bu, İngilizlerin tuz vergisi kurallarına aykırıydı ve hemen hapse atıldı. Tuz Yürüyüşü ile ilgili geniş bilgi sitemizin Tuz Yürüyüşü sayfasında yer almaktadır.

İngiltere’ye gidişi
1931 yılında hapisten çıktıktan sonra Londra’daki yuvarlak masa toplantısında Ulusal Kongre Partisinin baş delegesiydi ve Londralıların büyük sempatisini kazandı. Ama İngiliz hükümetinden taviz elde edemedi.
Hindistan’a döndüğünde tekrar hapse atıldı. Alt kastların ve dokunulmazlar kastının haklarını kabul etmelerini sağlamak için açlık grevine başladı. Bu isteğin yerine getirilmesi için Gandi’nin ölüm derecesinde hasta olması gerekecekti.

Kongre Partisi
1934 yılında, Kongre Partisinin kendi tavsiyelerine uymaması ve çeşitli politik tartışmalar nedeniyle meclisten istifa etti ve kendini halkın eğitimine adadı. 1942’de İngilizlere karşı yürüttüğü “Hindistan’dan Çıkın = Quit India” kampanyası ile politikaya büyük bir dönüş yaptı ve İngilizlerin ülkeyi hemen terk etmesini istedi. Gandi ve birçok Kongre Partisi önderi İngilizler tarafından gene hapsedildi.
II. Dünya Savaşı’nın bitmesinden sonra İngilizlerin ayrılacağı, fakat ülkenin ikiye bölüneceği açıkça anlaşıldığında, kıran kırana pazarlıklar başladı, Gandi bu tartışmaların mümkün olduğu kadar dışında kalmaya çalışıyor ve bu durumdan derin bir üzüntü duyuyordu. Sorunlu bölgelere ziyaretler yapıyor ve herkesi sükûnete ve barışa çağırıyordu. Hindistan’ın bölünmemesi için neredeyse tek başına mücadele veriyordu. Ancak, özellikle Hindu toplumu içinde bunu kabullenemeyenler vardı. 30 Ocak 1948 tarihinde bir Hindu fanatiği tarafından öldürüldü.
Gandi Müzeleri
Hindistan’da Gandi’nin ismini taşıyan birçok yer ziyaret edilebilir. Ahmedabad şehrindeki Sabarmati Ashram, Delhi’de cesedinin yakıldığı yer olan Raj Ghat, Porbandar kentindeki Kirti Mandir, Pune’deki Gandi Ulusal müzesi, Mumbai’deki Mani Bhavan bunlar arasında sayılabilir.