Hindistan, bağımsızlık idealini geliştirdikten sonra öteki üçüncü dünya ülkeleri gibi diktatörlüklere, askeri yönetimlere veya yabancı işgallerine sürüklenmemiş ve kendi gücüyle, kendi kurumlarını geliştirerek önemli bir demokrasi örneği vermiştir. Önceleri ekonomisi tarıma dayalı olan Hindistan, günümüzde bağımsızlık fikrini sürdürmüş, sanayi hamleleri yaparak dünyanın sanayileşmiş ilk 10 ülkesi arasına girebilmiştir.
Bağımsızlık ve Nehru Dönemi
Hindistan’ın ilk başbakanı Javaharlal Nehru, emperyalizmi eleştirmekle birlikte tarafsız ülke konumunu başarıyla korumuştur. Bu tarafsız politikanın ötesinde Hindistan; Çin ile olan sınır anlaşmazlıkları ve Pakistan’ın ABD’ye yakınlaşması nedeniyle, SSCB ile ilişkilerini sıkılaştırmıştır.
Nehru ve arkadaşları Sovyet sisteminin Planlı Ekonomi ilkesini alıp Hindistan ortamında uygulamaya çalışmışlardır. Bunun ilk örneği Ulusal Planlama Komitesinin kurulmasıydı. Bu komitenin faaliyetlerinin bitmesinden sonra bile ülke ekonomisi Merkezi Planlama ile yönetilmeye çalışıldı. Nehru’nun düşüncesine göre Sovyet tipi Planlı Ekonomi ve Kapitalist tip ekonomi prensiplerinin dışında “üçüncü bir yol” bulunabilirdi. Bu çabalar 1960’lara kadar devam etti, ancak sistemi oluşturan burjuvazi, toprak sahipleri ve planlı ekonomi bürokratları arasındaki uyum bozulunca terkedildi. Bir tür Sosyalist Ekonomik Sistem deneyimi olması bakımından bu tecrübeler dünya literatüründeki yerini aldı.
Bağımsızlıktan sonra, Gandi’nin barışçı tarafsızlık ilkesini uygulamaya çalışan Hindistan, birkaç kez bu ilkeden ödün vermek zorunda kalmış, Pakistan ile üç ve Çin ile de iki kez sınır çatışmalarına girişmiştir.

İndira Gandi Dönemi
Hindistan’ın politik yaşamındaki en büyük problemi; yönetimin hanedanlığı hatırlatacak şekilde bir ailenin elinde kalması olmuştur. Hindistan’da başbakanlık görevini üstlenen ilk iki kişi Javaharlal Nehru ve onun kızı olan İndira Gandi olmuştur. 1966 seçimlerinden başarıyla çıkan İndira Gandi, 1975 yılında ciddi sorunlarla karşılaşmış ve olağanüstü durum ilan etmiştir. Buna rağmen Hindistan, başka ülkelerde olduğu gibi askeri diktatörlüğe sürüklenmemiştir.
Bu olağanüstü dönemde enflasyonun yüzde 10 civarında tutulması gibi başarılı sayılabilecek sonuçlar alınmıştır. Ekonomide Nehru’nun getirmiş, ama artık geçersiz duruma gelmiş olan Planlı Ekonomi sisteminin yerine neo-liberal sistem benimsenmiştir.
Neo Liberal (Serbest Piyasa) ekonomisine geçiş yönünde atılmış olan bu adımlar hem alt kastların, hem de mülk sahiplerinin durumunu rahatlatmış, İndira Gandi de bu sayede başarı kazanmıştır.
Öte yandan İndira Gandi’nin politik rakiplerinden birçoğu kendilerini hapiste bulmuş, Hindistan’ın adalet sistemi yozlaşmıştır. Oğlu Sanjay’ın “halk otomobili” girişiminin başarısızlığa uğraması Gandi ailesine çok puan kaybettirmiştir. Yine Sanjay Gandi’nin projesi olan doğum kontrolü uygulamasının, halkın kısırlaştırılması şeklinde anlaşılması sonucunda büyük tepkiler oluşmuştur. 1977 yılında İndira Gandi erken seçime gitmek zorunda kalmış, seçimleri Kongre Partisi’nin karşısındaki en büyük güç olan Janata Dal Partisi kazanmıştır.
Janata Dal Partisi ve lideri Morarji Desai’nin sadece Kongre Partisi’ni yenilgiye uğratacak kadar gücü olduğu, ülke yönetiminde başarısız kalmasıyla anlaşılmıştır. Bu dönemde enflasyon hızla yükselmiş ve 1980 seçimlerinde İndira Gandi öncekinden daha büyük bir güçle iktidara gelmiştir.
Bağımsızlık Döneminin Sorunları
1980 sonrası dönemin Bayan Gandi’ye şans getirdiği pek söylenemez. Oğlu Sanjay’ın bir kazada ölmesi, toplumsal huzursuzluklar ve çatışmalar, dokunulmazlar kastına karşı girişilen şiddet hareketleri, Pencap ve Keşmir bölgelerindeki politik ve etnik sorunlar ve bütün bunların üzerine güvenlik güçlerinin giriştikleri katliamlar ve rüşvetin bütün devlet kademelerine yayılması İndira Gandi’nin ikinci iktidar döneminde karşılaştığı problemlerin sadece bir kısmı olmuştur.
Hindistan’ın, yaşadığı tüm problemleri bir yana bırakırsak, çok önemli iki temel sorunu vardır: Aşırı nüfus ve yoksulluk. Dünyada demokratik rejim altında yaşama şansına sahip olan insanların yüzde 50’sini Hindistan halkının oluşturduğunu biliyor muydunuz? Hindistan, büyük bir nüfusa sahip olmasına rağmen, besin maddeleri ithal etmeden kendi nüfusunu doyurabilen üç ülkeden birisidir. Buna karşılık, Hindistan’da çoğu insan, yeterli beslenme seviyesinin altında beslenmektedir.
İndira Gandi, 1984 yılında Sih dininin merkezi Amritsar’daki Altın Tapınak’a sığınan ayrılıkçı militanlara karşı ordu birliklerini kullanmasıyla kendi sonunu da hazırlamış oldu. Bu olaydan bir sene sonra kendi korumalarının suikastiyle öldürüldü.
Rajiv Gandi ve Rao dönemi
Daha sonra yerine geçen oğlu Rajiv Gandi döneminde, demokratikleşme yönünde ileri adımlar atılmış, büyük yatırımlar, enflasyonun yükselmesi pahasına gerçekleştirilmiştir. Rajiv Gandi de 1991 yılında bir seçim gezisi sırasında bombalı bir suikaste kurban gitmiştir. Kongre Partisi, daha sonra, ilk kez Gandi ailesi dışından bir kişi olan Narasimha Rao’yu başkan seçmiştir.
Narasimha Rao, Rajiv Gandi’nin gerçekçi politikalarını sürdürmüş, özellikle Maliye Bakanı Manmohan Singh’in (2004 yılında başbakan seçilmiştir) başarılı çalışmalarıyla ekonomiyi düze çıkartmıştır.
1992 sonunda Ayodhya’da bir tapınağın niteliği üzerine patlak veren Hindu – Müslüman çatışmaları, Pakistan’ın desteklediği iddia edilen ayrılıkçı Sih militanlarının özellikle Pencap bölgesindeki terör hareketleri ve süregelen Keşmir bölgesi sorunları Rao’nun iktidarını sarsıntıya uğratmıştır.
Manmohan Singh dönemi
Maliye Bakanı olarak başarılı hizmet veren Manmohan Singh, Kongre partisinin iktidardaki döneminde başbakanlığı getirildi. Parti lideri Sonia Gandi olmasına rağmen, yabancı uyruklu olması nedeniyle hakkından feragat etmiş ve Manmohan Singh’in başbakanlığını desteklemiştir. Hindistan bu dönemde de bağımsızlık politikasını sürdürmüştür.
Modi Dönemi
Bharatiya Janata Partisi Lideri Modi iktidara geçmiştir. Modi’nin bireysel yaşamı ile ilgili bilgiler sitemizde.
