Kuyu yaptırmak
Hindistan’da Gujarat eyaletinde eski dönemlerden beri havuz veya basamaklı kuyu yaptırmak, insanların tapınaklarda dua etmesinden çok daha fazla bir dini öneme sahipti ve bunları yaptıranların tüm günahlarından arındığı varsayılırdı. Bir havuzu veya kuyusu olan her köy ve kasaba bununla övünürdü. Günümüzde bu kuyuların büyük bir çoğunluğu bakımsızlıktan harap olmuş durumda, bir kısmı tamamen kurumuş kalmış, ama bazıları hizmet vermeye devam ediyor. Dini açıdan kutsal olmaları nedeniyle bazı kuyular ise iyi korunmuş durumda.
Bu kuyuların giriş bölümünde mutlaka süslü bir giriş kapısı “Mandapa” yer alır. Merdivenle inilen yol olan “Kuta” ise sizi toprak seviyesinin altında bulunan “Kund” adındaki havuz bölümüne götürür. Kuyuların duvarlarında ve sütunlarında süsleme amaçlı olarak yapılmış çeşitli heykeller ve kabartmalar bulunur. Birer sanat şaheseri olan bu eserlerin güzelliği herkesi kendine hayran bırakmaktadır. Kuyuların yerin altında yedi kata kadar varan yapıları ayrıca bir mühendislik harikasıdır. Bu derinlikte yapılar inşa edebilmek için kuyuların mutlaka kirişler ve sütunlarla desteklenmesi gerekir.
Bu kuyuların en çok tanınmış olanı şüphesiz ki Chand Baori kuyusudur.
Junagadh’taki kuyular
Gujarat’taki merdivenli kuyulardan en eski iki tanesi Junagadh tepelerinde yer alıyor. Navghan Kuyusu ve Adi – Chadi Kuyusu adındaki bu tarihi eserler, yöredeki yumuşak kayaların oyulması ile inşa edilmiş. Bu eserler günümüz mühendisliği açısından birer başyapıt olarak kabul edilir.
Merdivenli kuyuları inşaat açısından incelerken altıncı yüzyılda inşa edilmiş olan Cillani ve Manjushrii kuyularından mutlaka söz etmek gerekir.

Rani ki Vav kuyusu
1032 yılında Kraliçe Rani Udaymati tarafından yapılan Rani Ki Vav basamaklı kuyusu benzerleri arasında en görkemli olanıdır. Chalukya krallarının en güçlülerinden olan ve büyük imar faaliyetleri gerçekleştiren kral Bhimveda’nın eşi olan Rani, bu güzel kuyuyu kendi adına yaptırtmıştı. Bu eser, yıllarca toprak altında kaldı. Toprak üstünde kalan küçük bölümünün yakındaki Bahadır kuyusuna ait olduğu sanıldı. Günümüze harap bir halde intikal eden bu eser, restore edildikten sonra büyüklüğü ve süslemeleriyle çok ünlü olmuştur.

Rani ki Vav heykelleri
Rani ki Vav kuyusunda pek çok Hindu tanrısına ait tasvirler kuyunun duvarlarına çelik kalemlerle oyularak ölümsüzleştirilmiştir. Yerin 90 metre kadar altına inen bu kuyunun içindeki bütün sütunlarda ve koridorlarda çeşitli tanrı heykelleri yer alır. Bunlar arasında Tanrı Vişnu’yu değişik görünümlerde tasvir eden Vaishnava tarzındaki heykeller görülmeye değerdir.
Vaishnava heykelleri arasında dikkati çekenlerden birisi Yılan Tanrısı Shashnaga’yı divanında uzanmış yatarken gösteren heykeli sayabiliriz. Heykellerde Apsara, Devangana ve Surasundari gibi dişi figürler çokça karşımıza çıkar. Bu dişi figürlerin üretkenliğin en iyi simgelerinden olduğunu söyleyebiliriz. Shashnaga’yı devasa bir Mango ağacının altında sol memesini tutarken gösteren sahne, Mango ağacının da temsil etmiş olduğu gibi üretkenlik ve erişkinlik sinyalleri vermektedir. Dişi figürler, çoğunlukla bir aynaya bakarken, bakraç veya çocuk taşırken veya dans ederken gösterilir.

Rani Ki Vav kuyusunu dekore eden sanatçılara hayal güçlerini serbestçe ifade edebilmeleri için sınırsız imkan verildiği sanılmaktadır. Bu heykeller o kadar güzel yapılmıştır ki bunlar, Hindu ve Budist tapınak sanatının en ileri örnekleri arasında yer alan Modhera’daki Güneş tapınağında, Sanchi’deki Budist stupasında, Mount Abu’daki Vimala Vasahi tapınağında veya Khajurahoo’daki erotik heykellerde bulunan heykellerle kıyaslanabilir.
Bir kadının giysisini çekiştiren bir maymunu veya genç kızların geceliklerini çıkarırken kalçalarında akrep dolaşır şekilde gösteren heykellerde apaçık bir cinsellik gözlemlenmektedir. Sanatçılar, kabartmalarda ve heykellerde insan veya hayvanları savaşırken gösteren halk sahnelerini de canlandırmıştır.
Rani ki Vav 2014 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır. Hindistan’daki Dünya Kültür Mirası Listesindeki yerler için tıklayınız.

Sahastra Linga Göleti
Rani Ki Kuyusundan biraz ilerde ortaçağdan kalmış bir su yolu kalıntısı bulunmaktadır. 12. yüzyılın başlarında Jayasimha Sidha Rajası bu bölgede yapay göletler inşa ettirmeye başlamıştı. Bunların içinde en büyüğü olanı ve günümüze kadar gelmiş olanı Sahastra Linga göletidir. Bu göletin özelliği tuğla duvarlardan ve devasa savaklardan oluşmasıdır. Bu ören yerinin hemen yakınındaki müzede bu antik yerin kazıları sırasında çıkartılan değişik heykeller sergilenmektedir.

Ahmedabad’daki kuyular
Gujarat eyaletinin Ahmedabad şehri, Vav denilen su kuyuları bakımından çok zengindir.
Mala Bhavani Kuyusu
Ahmedabad’ın kenar mahallelerinden birinin yakınında bulunan Mala Bhavani Kuyusu ise Chalukya sülalesi zamanında Amba Bhavani’ye (Ana tanrıçanın bir çok adından birisi) adanmıştır. Bu yapı, mimari öneminden çok dinsel özelliği açısından öne çıkmaktadır. Bu eserde havuza inen merdivenin duvarlarında kabartmalara veya heykellere pek fazla yer verilmemiştir. Ancak, gölge sağlama amacıyla yapılmış çatı parapetlerinde yer alan ve orta çağ öncesi döneme ait oymaların güzelliğinden söz edilebilir.
Dada Harir Kuyusu
Asarva’da yer alan Dada Harir Kuyusu bir başka önemli eserdir. Bu kuyu, 16. yüzyılın başında Gujarat’ta hüküm süren ve hakkında çok şey yazılıp söylenmiş olan Sultan Mahmut Begarah zamanında (1458 – 1511) inşa edilmiştir. Saray hareminin yöneticisi olan Bhai Harir Sultanı (Dada Harir) kendi türbesini merdivenli havuzun, caminin, fıskiyelerin ve meyve ağaçlarının yer aldığı bir külliye olarak planlamıştı.

Bu kuyuda, merdivenli bir yolla inilen havuzlu bölümde suyun geldiği kaynak tarafında yer alan kemerli bir kapı bulunmaktaydı. Kapının arkasında kuyunun dibine inen spiral bir merdiven bulunmaktaydı. Müslüman bir kişi tarafından yaptırıldığı için buradaki kabartma ve resimlerde sadece çiçek desenleri yer almaktaydı. Desenlerde yer alan birkaç hayvan tasvirinden bezemelerdeki Hindu etkisini anlamak mümkündür.
Yapıtta yer olan Farsça ve Sanskrit dilindeki kitabelerden anlaşıldığına göre binanın yapım maliyeti Beghara döneminde Mahmudi olarak adlandırılan altın para birimi ile 329 bin altına mal olmuştu. Kitabede, bu eseri vakfeden kişiye atfedilen bilgilerin yanı sıra şu ifade yer almaktadır ”Bu kuyu, dört yolun kesiştiği bir yerde, dört yönden gelen iyi insanlara hizmet sunmak üzere inşa edildi. Ay ve güneş bu gökyüzünde durduğu sürece, bu kuyunun suyu da herkes tarafından içilebilsin”. Ancak, kuyunun suyu, izleyen asırlar sonrasında kurudu.

Adalaj Kuyusu
Ahmedabad’tan 18 km uzaklıkta olan Adalaj Kuyusu büyüklüğü ve planı ile Dada Harir Kuyusuna benzer, ancak süslemeleri daha zengindir. Yerel bir söylenceye göre, bu kuyu karşılıksız bir aşkın anısına yaptırılmış bir vakfiyedir. Kuyunun dibinde halen mevcut olan suyu görebilirsiniz.
Sultan Beghara, hükümranlık alanlarını genişletmek amacıyla Dandai Desh’i egemenliği altına aldı ve Vaghela kralı Vir Singh’i öldürdü. Kral, Vir Singh’in karısı Rabda Devi’ye evlenme teklif etti. Kraliçe ise ölen kocasının anısına yaptırdığı kuyunun bitirilebilmesi şartıyla bunu kabul etti. Sultan bu inşaatın 20 yıldan fazla süreceğini tahmin edemediği için bu şartı kabul etti. İnşaatın günümüze kadar gelen kısımlarından anlaşıldığına göre (gölgeliği hala tamamlanmamıştır) bu yapı hiçbir zaman tam olarak bitirilemedi. Sultanın evlenme isteğini yinelemesi ve kendisine baskı yapması üzerine, dul kraliçe kuyunun balkonundan kendisini aşağıya atarak intihar etti. Burası böylece kraliçenin su mezarı oldu. Kraliçe kendi onurunu kurtarmak ve su tanrıçası Jal Devi’yi memnun etmek için kendini feda etmişti.

Adalaj Kuyusundaki kitabe; inşaat maliyetinin 500 bin Tangka olduğunu belirtir. Kuyunun katlarını taşıyan sütunlar, balkonlar ve nişler, çok iyi ayrıntılara sahip bezemelerle süslenmiştir. Buradaki süslemeler karışık üslup taşımaktadır, genelde Hindu motifleri ön plandadır, ancak Müslümanların hoşlandığı çiçek desenleri ve geometrik şekiller de kullanılmıştır. Kitabede, kuyuyu üç Hindu taş ustasının yaptığından söz edilse de Kraliçenin aynı zamanda Müslüman taş ustalarını da çalıştırdığına inanılmaktadır. Müslüman ustaların mezarlarının da yakın çevrede olduğu düşünülmektedir. Bu ustaların sultana yapılandan daha iyi kuyuları yapabileceklerini iddia ederek kendi ölümlerine yol açtıkları söylenegelmektedir.
