Afganistandaki olaylar dünya gündemini işgal ediyor. Afganistanda Türk kökenli gruplar var mı? Geçmişte bu grupların niteliği neydi? Bu gibi soruların cevaplarını Babür Şah’ın kendi yazdığı Babürname isimli eserinden ve Babür Ordusu konusundan yola çıkarak vermeye çalışıyoruz.
Babür’ün Hindistan işgalinden önceki dönemdeki ordusunun etnik niteliği merak konusudur. Bu ordu Kabil’den geldiği için çoğunlukla Peştun/Afganlardan oluşmuş olduğu varsayılır. Bu önerme iki nedene dayanır.
1. Kabil şehri son birkaç yüzyıldır Afganlar/Peştunlar’ın hakimiyeti altındadır.
2. Timurlu hükümdarları, yerel şehirlerden ve kasabalardan askeri güçler topladılar. Bu şehirler arasında Kabil şehri öne çıkmış olabilir.

Timur döneminde Kabil
Kabil şehrinde, Timurlular döneminde Afgan/Peştun kökenliler çoğunlukta değildi. Kabil, birçok farklı insan grubunu barındıran bir şehirdi. O dönemde şehirdeki soylular ve seçkinler sınıfını oluşturanlar Timurlulardı.
Bu durum, Babür’ün amcası Mirza Uluğ Bey döneminde yaşanan bir olayda açıkça görülmektedir. Afgan kökenli Yusufzai kabilesi Kabil’e göç ederek yerleşmişti. Bir süre sonra, Timurlu Sultanı ile Yusufzai kabilesi arasında ilişkiler bozuldu. Uluğ Bey, Yusufzai kabilesine saldırdı ve onları Kabil’den sürdü. Afganların/Peştunların bu dönemde bölgedeki baskın güç olmadığı bu olayda görülebilir.

Babür döneminde Kabil
Kabil kentinde herhangi bir dil, baskın bir dil değildi. Peştun/Afganlar diğer birçok etnik grup gibi bu şehirde ve ülkenin başka yerlerinde yaşıyorlardı. Şehir, birçok farklı kökenden insanları bir araya getiren bir ticaret merkezi niteliğindeydi. Babür Şah, neredeyse otuz yıl süreyle bölgeyi yönetmiş bir sultan olarak Kabil şehrinin 16. Yüzyıl başlarındaki durumunu şöyle anlatmış.
“Kabil vilayetinde çeşitli kavimler vardır; dere ve ovalarında Türkler, Aymaklar ve Araplar; bazı köylerinde Sartlar, bazı köylerinde ve vilayetinde ise Peshai, Peraji, Tacik, Bereki ve Afganlar, Gazne dağlarında da Hezare ve Nekderiler oturur. Hezare ve Nekderiler arasında bazı kabileler Muğul dilini konuşurlar. Kuzeydoğusu Kettür ve Gebrek gibi dağlık arazi Kafiristan, güneyi ise Afganistandır.
Kabil vilayetinde on bir, on iki dil konuşulur: Arapça, Farsça, Türkçe, Moğulca, Hindçe, Peshaice, Paraji, Geberice, Berekice ve Lemghanca. Hiçbir vilayette bu kadar çeşitli kavmin bulunduğu ve bu kadar çeşitli dil konuşulduğu görülmemiştir.”
– Baburname Babür’ün anıları. s. 289 – Kabalcı Yayınları

Babür ordusu
Devletlerin ordu oluştururken en önemli ihtiyaçları asker teminiydi. Hepsi aynı bölgeden gelen kişilerden ordu oluşturulmazdı. Hükümdarı devirmeye yetecek kadar gücü bir arada tutmak her zaman riskliydi. Bazı hanedanlar bu sorunu uzak yerlerden köle orduları toplayarak çözdüler.

Babür, Timurlular ve başka yönetimler tarafından uygulanmış olan eski askere alma ve örgütlenme sistemini değiştirmeden uyguladı.
Bu sistemin öğeleri şöyleydi
• Yikitlar (Yiğitler)– Askeri yapının özüydü. Hizmetlilerin ve ev birliklerinin en içteki çemberiydi. Bunlar aile bağları veya kabile bağları yoluyla Babür’e bağlıydı. Bu çekirdek Timurlu akrabalardan ve eski (Timurlu) tebaadan oluşuyordu.
• Beglar (Beyler) – Merkezi çekirdeği (Yikitlar) destekleyen ve tamamlayan müttefiklerdir. Bunlar başka şeflerden ve onların adamlarından oluşuyordu.
• İçkilar (Can dostları – en içtekiler) – Bağımsız savaşçılardı. Eski aile bağları, kişisel dostluklar, eski ittifaklar vb. yoluyla hükümdara bağlıydılar.
• Mehman Begler (misafir reisler) – Hükümdar tarafından zorda kalınan durumlarda görevlendirilen reislerdir. Birçoğu paralı asker grupları veya kabilelerdi.

Babür’ün önceki ordusu Türkler, Moğollar, Tacikler ve Afganlardan oluşmuştu. Askeri seçkinler veya komutanlar, çoğunlukla Türk kökenliydi ve “Beyler” olarak bilinirdi. Babür’ün en seçkin birlikleri onun en yakınındaki kişisel hizmetlileriydi. Bunlar Babür’ün en iyi ve en eğitimli askerleriydi.
Babür, çok yönlü göçebe tarzı savaş yöntemleri ile yerleşik medeniyetlerin disiplinli savaş tarzlarını birleştirmenin işe yaradığını fark etti. Barutlu silahlar ve modern taktikler kullanan savaş yöntemlerinin yanı sıra süvari kuvveti, ordusunun en büyük kısmıydı. Bu süvariler yiğitlikleriyle tanınan Orta Asya atlılarından oluşuyordu. İranlı yerleşik nüfus, onun disiplinli piyade ve topçu kuvvetlerini oluşturuyordu. O dönemlerde Afgan askerleri çoğunlukla piyadenin bir parçası olurdu.
Modern barutlu silahların önemini fark eden Babür, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türk kökenli paralı askerleri işe aldı. Örneğin Mustafa Rumi, fitilli tüfek bölüklerinin komutanıydı. Ustad Ali Quli, topçu birlikleri komutanıydı. Her ikisi de Osmanlı Türk generalleriydi ve muhtemelen paralı askerlerdi.
Orta Asya kökenli süvari okçularının o dönemde ordunun büyük ve çok önemli bir parçası olduğunu da biliyoruz. Birinci Panipat Savaşı’nda bir Özbek taktiği olan Tulugma’nın ustaca uygulanması bunu göstermiştir.

Babür’ün ordusundaki Afgan/Peştun kökenlilerin sayısı, İbrahim Lodi’yi mağlup ettikten sonra çoğaldı. Bu dönemde Delhi Sultanlığı ordularındaki birçok Afgan kökenli asker, Babür’e katılmayı seçti. Bu durum Rajput birliğine karşı kazanılan zaferin ardından birçok Rajput kökenli kişinin karşı cepheye geçmesi gibidir. Bu katılımlar daha önce Delhi Sultanlığı’nın hizmetinde olan birçok Afgan süvarisini de etkileyecekti. Lodhi’lere karşı kazanılan zafer, İran ve Orta Asya’dan Hindistan’a ün ve servet yapmak için gelmeyi düşünen birçok maceracıyı yollara düşmeye teşvik etti.

Anılarından Babür ordusunun daha çok Türkler ve Moğollardan oluştuğu anlaşılıyor. Babür, anılarında Kabil’in fethinden önce kendisine dört bin Moğolun katıldığını söylüyor.
“Biz Şamtu yoluyla Kızıl-Su tarafına indiğimizde Hüsrev Şah’a tabi olup Hisar ve Kunduz’da bulunan Moğol ulusu, güçleriyle gelip bize katıldı.”
-Baburname Babür’ün Hatıratı. s.278 Kabalcı Yayınevi.

Sonuç
Babür ordusu ağırlıklı olarak Peştun değildir. Babür ordusunun ağırlıkla herhangi bir etnik gruba ait olduğunu söylenemez. Ancak hangi etnik grubun önemli olduğunu belirtmek gerekirse Babür yönetiminin Kabil’de bulunduğu süre boyunca daha çok Türk/Moğollardan oluştuğunu söylemeliyiz. Askeri seçkinlerin çoğunlukla Türkler’de (Timurlular veya Timurlularla aile bağları olanlarda) olduğunu biliyoruz.
