Böyle bir ihtimal hiç olmadı, çünkü Osmanlılar’ın bunu yapacak imkânları yoktu. Osmanlı İmparatorluğu’nun Hint Yarımadası’nı işgal etmesi için iki yol vardı. Karadan veya denizden.
Kara tarafından işgal
Hint Yarımadası’na ulaşmak için, Osmanlılar önce İran’daki Safevi İmparatorluğunu yenmek ve tüm İran’ı işgal etmek zorundaydı. Safevi İmparatorluğu, o dönemde Osmanlı’ların rakibiydi ve iki imparatorluk birbiriyle bir çok kez savaşa girmişti. Bu savaşlar genellikle Osmanlı’ların lehine sonuçlandı. Ama Osmanlı’ların İran’ı tamamen fethetmeye veya Safevi topraklarının derinliklerine nüfuz etmeye yeterli olmadıkları da kesindi. Bu nedenle, Osmanlılar’ın Hint Yarımadası’na herhangi bir istila gerçekleştirebilmeleri için, önce Safevi İmparatorluğunun (İran’ın) istila edilmesi ve fethedilmesi gerekecekti.
Osmanlıların Safevi İmparatorluğu’nu fethedebildiğini varsayalım. Bu aslında işin en kolay kısmı olurdu. Osmanlılar İran’ı kontrol altında tutmaya çalışırken çok daha büyük iki tehditle karşı karşıya kalacaktı. Doğuda Babür İmparatorluğu ve kuzeydoğuda Özbekler. Osmanlı’nın İran’ı fethi, bölgedeki jeopolitik durumu tamamen değiştirecekti. Safeviler artık Özbekler’in düşmanı olmayacak, yeni düşman, Osmanlı İmparatorluğu olacaktı. Çünkü her iki güç de Horasan topraklarını ele geçirmekte yarış içinde olacaktı. Bu, Osmanlıların iktidar merkezinden 1.500 kilometre uzakta iki düşmanla birden karşı karşıya kalmasına neden olacaktı. Bu durumda ordunun tedarik hatlarının sağlanması da imkansız olurdu.
Hint Yarımadası’na batıdan girmek, ancak iki geçitten birisinden geçerek olabilirdi. Ya Kandahar’dan ya da Kabil’den. Her ikisi de, doğru bir şekilde savunulduğunda alınması çok zor olan güçlü savunma noktalarıydı. Nadir Şah’ın iyi savunulan Kandahar’ı almasının bir yıldan fazla sürdüğünü hatırlatalım.
Ayrıca Osmanlılar Avrupa’da Avrupalılarla, Kafkasya’da Ruslarla, İran’da isyanlarla, Orta Asya’da Özbeklerle ve Hindistan’da Babürlü’lerle başa çıkmak zorunda kalacaktı. Bu, kesinlikle kazanılabilir bir senaryo olmazdı.
Denizden işgal
Denizden yapılabilecek böyle bir işgal ancak Babur, Humayun ve Ekber döneminin ilk başlarında mümkün olabilirdi. Babürlü İmparatorluğunun genişlemesinden sonra, böyle bir şey artık mümkün olamazdı. Daha doğrusu Babür İmparatorluğu ile doğrudan karşı karşıya gelmeden mümkün olamazdı. Bu, anavatandan binlerce kilometre uzakta ve Babürlerin gücünün merkezinin yakınında bir savaş yapmak anlamına gelirdi ve bu, kazanılamaz bir savaş olurdu.
Osmanlılar Hindistan’ı doğrudan işgal etmeye hiçbir zaman kalkışmadı. Ancak, Hindistan’ın batı kıyısı boyunca kendi nüfuzlarını oluşturmaya çalıştılar. Bunun amacı Hint Okyanusu’ndaki ticareti kontrol altına almaktı. Osmanlılar böylece Kızıldeniz ve Basra Körfezi’ndeki nüfuzlarını da genişletmeye çalışacaklardı. Sonuçta Osmanlılar Hint Okyanusu’nda nüfuz kazanmak için güçlenmekte olan bir deniz gücüne karşı savaş açtı. Bu güç, Portekizdi.
Osmanlılar, Portekizli’lerin etkisini sınırlandırmak ve Hint Okyanusu çevresinde kendi nüfuzlarını genişletmek için Batı Hint Kıyısı, Yemen ve Doğu Afrika Kıyısı boyunca yerel İslami sultanlıklar ile ittifaklar kurdu.
Portekiz’lilerle mücadele
Ancak Osmanlılar 1538’de Hindistanın bir adası olan Diu’yu kuşattığında Portekizliler’e yenildi. Portekiz’liler bu olaydan sonra Hindistan’ın batı kıyısındaki bütün savaşları kazandı ve orada kalıcı bir varlık oluşturdu.
Ancak Portekizliler bile Hindistan’ın derinliklerine giremediler. Osmanlı’lar ve Portekizli’ler, deniz ticaret yollarını ele geçirmek için deniz savaşları yaparken, Kuzey Hindistan’da yeni bir güç ortaya çıkıyordu. Bu, yakın zamanda Hint Yarımadası’nın en büyük gücü haline gelecek olan Babür İmparatorluğu idi.