Önceleri Sidi Ali Reis ve Sidi Ali Ben Hüseyin isimleriyle de bilinen Seydi Ali Reis (1498-1563), bir Osmanlı amiraliydi. Katib-i Rumi, Galatalı veya Sidi Ali Çelebi olarak da bilinirdi.
Hindistan’dan İstanbul’a karayolundan dönerken yaşadığı olayları anlatan Mir’ât ül Memâlik (Ülkelerin Aynası, 1557) isimli gezi anıları kitabı çok önemlidir. Ayrıca denizcilik ve astronomi kitapları da yazmıştır. Kitapları İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Almanca, Yunanca, Arapça, Farsça, Urduca, Rusça ve Bengalce gibi birçok dile çevrildi ve Osmanlı dönemine ait en iyi edebi eserler arasında kabul ediliyor.

Seydi Ali Reis, Sinop’lu bir Türk ailenin oğlu olarak Galata’da doğdu. Dedesi, Sultan II. Mehmed döneminde Tersâne Kethüdâsı (Donanma Cephaneliği Komutanı), babası Hüseyin Reis ise Bahriye Komutanıydı.
Babası bir deniz mühendisiydi. Babasından çok etkilenen Ali, genç yaşta deniz cephaneliğinde çalışmaya başladı. Seydi Ali, denizciliğe olan ilgisinin yanı sıra matematik, astronomi ve coğrafya gibi pozitif bilimlerde de iyi bir eğitim aldı. Ayrıca edebiyat ve teolojide mükemmeldi ve başarılı bir şairdi. Osmanlı döneminde hem Kaptanlar hem de Amiraller için kullanılan “Reis” rütbesine terfi ettirildi.
Seydi Ali Reis, 1522 yılındaki Rodos Kuşatması’ndan başlayarak, Osmanlı Donanmasının Akdeniz’deki bütün önemli deniz seferlerine katıldı. Preveze Deniz zaferinde Barbaros Hayreddin Paşa’nın donanmasının sol kanadına komuta etti. Ayrıca 1551’de Trablus’u fetheden Turgut Reis’in filosunda birkaç gemiye komuta etti. Daha sonra Akdeniz’in batı kıyılarında Osmanlı deniz seferlerinde görev aldı.

Kanuni Sultan Süleyman 1552 yılının sonlarına doğru Seydi Ali Reis’i Hint Okyanusu Filosu’nun yeni Komutanı olarak atadı. Bu rütbedeki selefleri arasında ünlü Osmanlı amirali ve haritacı Piri Reis ve Koca Murat Reis vardı.
7 Aralık 1553’te Halep’ten yola çıkan Seydi Ali Reis, 1554 yılı Şubat ayı başlarında Basra’ya ulaştı. Görevi, orada demirli olan 15 Osmanlı kadırgasını almaktı. Daha önce Piri Reis komutasında bulunan 15 kadırga Portekiz filosu ile yapılmış olan savaşlarda hasar görmüş durumdaydı. Seydi Ali Reis, sınırlı kaynak ve erzakla gemileri tamir ettirip yeni toplarla donattı.
Portekizlilerin Hint okyanusundaki deniz üstünlüğünü kırmak, Arap Denizinde Osmanlı bayrağını dalgalandırmak ve hatta mümkün olursa Güney Hindistana kadar giderek Baharat yolunu ele geçirmek istiyordu. Kanuni Sultan Süleymanın bu yöndeki emriyle harekete geçti.

Basradan yola çıkıp Hindistanın batısındaki Surat, Daman ve Diu limanlarına kadar gelebildi. Ancak kendisinden üstün durumdaki Portekizlilere yenildi. Bu yenilgide bölgedeki deniz şartlarının iyi bilinmemesi, yerel halkın tamamen yabancı olması, gemilerin eski ve kısmen hasarlı olması ve personelin yorgun olması sayılabilir.
Surat ve çevresindeki savaşlardan sonra karaya çıkan Seydi Ali Reis ve yeniçerileri Portekizlilerin deniz yolunu kapatmaları nedeniyle İstanbula karayolundan dönmek zorunda kaldı. O dönemde karayolu son derece tehlikeliydi ve pek çok bilinmezle doluydu. Seydi Ali Reisin askerlerinin bir kısmı bu riskli yolculuğa girmek yerine Hindistan’da kalmayı tercih etti.

Seydi Ali Reis, İstanbula karayolundan dönmeyi kabul eden 50 kişi ile birlikte 3 yıldan fazla süren bir yolculuktan sonra İstanbula döndü. Kanuni Sultan Süleyman’a ulaşmak ve filosunun karşılaştığı doğal afet için özür dilemek istedi. Yurda dönüşü sırasında geçtiği uzun ve zorlu yolculukta karşılaştığı ülkelerin 18 padişah ve hükümdarının Kanuni’ye gönderdiği mektupları sundu.
Kanuni Sultan Süleyman, Seydi Ali Reis’i anlayış ve şefkatle karşıladı ve onu Dergâh-ı âlî’nin müteferrika’sı olarak tayin etti. Ayrıca 80 akçe yevmiye ile ödüllendirdi. Seydi Ali Reis’in yokluğunda hakkı olan 4 yıllık maaşının da ödenmesini emretti. Seydi Ali Reis, Mir’ât ül Memâlik (Ülkelerin Aynası, 1557) kitabını bu dönemde yazdı. Bu kitap, 16. yüzyılın Hindistanı’nı anlatan çok önemli bir belge niteliğindedir.
Seydi Ali Reis, Ocak 1563’te İstanbul’da öldü.

Bu kitaptan konumuzla ilgili yerleri 4 bölüm halinde yayınlıyoruz.
SEYDİ ALİ REİS’İN HİNDİSTAN SEFERİ – 1
1. Karaya Çıkış ve Ahmedabad’a ulaşma
DENİZDE MÜCADELE
Seydi Ali Reis, sonunda Hindistan’daki Gujarat Vilayeti’ne ulaşmıştır. Ancak kılavuzun da bölge hakkında bir bilgisi olmadığından bir anda önlerine çıkan kayalıkları görünce “Önümüzde çatlak yaʿni dökindi var, gafil olman.” “Önümüzde çatlak yani anafor var, dikkat edin.” diye feryat ederek gemiyi uyarmıştır.
Bu haber üzerine Seydi Ali Reis, hemen demir atılmasını emretmiş ama denizdeki dalgalar kuvvetli olduğundan gemi batacak hale gelmiştir. Kürekçiler forsaların ayaklarındaki zincirleri çözüp onları serbest bırakmış, herkes birbiri ile helalleşmiştir. Yaşanan bu olayların etkisi ile Seydi Ali Reis de sahip olduğu kullarını azad etmiş ve Mekke fakirlerine Allah rızası için 100 flori adak adamıştır. Kılavuz, “Zikr olan şuʿub yaʿni dökindi neşt kaydesidür. Bu mahall Diyu ile Daman mabeynidür. Bundaki gemi helâk ola bir cân çımağa imkân yokdur. Hemân yelken idüp kenâra karîb varmağa ikdâm gerek.” (Söylenen zorluklar burada ortaya çıkacaktır. Burası Diu ile Daman arasındadır. Burada gemi parçalanırsa bir cânın bile kurtulmasına imkân yoktur. Hemen yelkenleri çekip kenara yakınlaşmaya uğraşmalıyız.) deyince Seydi Ali Reis hemen bulundukları yerin kıyıya yakın olup olmadığını araştırmaya başlamıştır.

Seydi Ali Reis, ikindi vakitlerinde hava biraz açılınca Gujarat Vilayeti’nde Daman limanının karşısına varmıştır. Seydi Ali Reis, yaşadıkları med olayından sonra kenarda beş gün beş gece demir üzerinde beklemiştir. Seydi Ali Reis, bu sürede ne güneşi ne de yıldızları göremediği için vakitten habersiz geçirmiştir. Bu sırada kuvvetli tufan ve hiç durmadan yağan yağmur devam etmiştir. Hint coğrafyasında bar-ı şad (muson yağmurları) zamanı olduğu için Seydi Ali Reis, “Elimüzden ne gelür. Gökden ne yağa ki yir anı kabûl kılmaya” ‘(Elimizden ne gelir ki. Gökten ne yağsa ki yer onu kabul etmesin) sözünü kendine düstur ederek durumu kabullenmeyi tercih etmiştir. Sonunda sağ salim olarak kıyıya çıkmayı başarıp tufandan kurtulmuşlardır.

Gujarat
Beş günden sonra rüzgar biraz sakinleşince tufanda zarar gören gemiler, toplar ve diğer eşyalar Gujarat Padişahı Sultan Ahmed’in emirlerinden Daman Hakimi Melik Esed’e emanet edilmiştir. Burada Kaliküt’ten gelen birkaç tane mevsim gemisi bulunmuştur. Seydi Ali Reis yola çıkmak üzere iken Kaliküt hakimi Zamorin’in, Kanuni Sultan Süleyman’a boyun eğdiğini ve itaatlerini arz etmiştir. Kaptanlar gece ve gündüz Portekizliler ile savaş halinde olduklarını bildirirken kadırgada olan kılavuz Ali ile Kaliküt hakimi Zamorin’e “İnşâ’allâh ʿan-karîb Mısr’dan Donanma-yı Hümâyûn gelüp ol diyârları kâfir elinden halâs itmek mukarrerdür. Siz dahı er gibi olun.” (İnşâ’allâh çok yakında Mısır’dan Padişah’ın donanması gelip o bölgeleri kâfirin elinden kurtarmak mümkün olsun. Siz de asker gibi olun.) diye yazıp mektup göndermiştir.

Ardından Daman hakimi Melik Esed, Seydi Ali Reis’e “Kâfirün donanması gelmek üzeredür, gâfil olman. Kalʿa-i Sürret’e (günümüzde Surat) irişmek ardınca olun.” (Kâfirin donanması gelmek üzeredir, gâfil olmayın. Surat kalesine ulaşmak üzere hazır olun.) diyerek haber göndermiştir. Bu haberi gemilerdekiler duyunca çoğunluğu Melik Esed’in hizmetine girmiş, geri kalanı da sandallar ile kenara çıkıp karadan Süret’e doğru yola çıkarak Seydi Ali Reis’e tabi olmuştur. Seydi Ali Reis, her gemiye bir klavuz almış ve Basra kalesinden ayrıldıktan üç ay sonra Süret Kalesi’ne varmıştır.
Portekizliler, Seydi Ali Reis’in geldiğini haber alınca beş kaptan ile birlikte yedi büyük kalyon ve seksen pare tekneyi Sultan Ahmed’e karşı savaşması için Nasırül mülk’e yollamıştır. Sultan Ahmed, savaş için iki ay kadar gece gündüz demeden tedariklerini sağlamıştır.

Portekizliler, Sultan Ahmed’in Ahmedabad’da tahta geçtiğini ve ittifak halinde oldukları Nasırül mülk’ün öldüğü haberini alınca Hüdavend Han’a elçi gönderip “Bizüm sizünle cengimüz yokdur. Murâdımuz Mısr Kapudânı’dur” (Bizim sizinle bir savaşımız yoktur. İsteğimiz Mısır Kaptanıdır) diyerek Seydi Ali Reis’in kendilerine teslim edilmesini beyan etmişlerdir. Ancak Hüdavend Han, “Biz bunı virmeye kâdir degülüz.” demiştir.
Gujarat’ta, Tari ağacı olarak bilinen bir hurma ağacı çeşidi varmış. Bu ağacın her budağının ucunu kesip sonra kesilen budaklara bir su testisi asarak budakların ucunu da testinin içine koyuyorlarmış. Güneşin sıcaklığı ile bu budaklardan rakı renginde bir su akıp bir çeşit içki oluyormuş. Tari ağacının altında meyhaneler kurulup, bu vilayetin halkı da burada yiyip içmektelermiş.

Bu sırada, Seydi Ali Reis’in askerlerine iki yıla yakın maaş dağıtılmadığı için gemilerde yiyecek ve halat gibi eşyalar da kalmamış ve hatta gemiler dahi eskimişti. Mısır’a gitme imkanının da olmadığını gören askerler huzursuz olmaya başlamıştır. Sonunda çoğu Gujarat’ta kalmaya karar verdiklerinden gemiler boş kalmıştır. Bunun üzerine Seydi Ali Reis, Süret Kalesi’ne elinde olan vasıta ve aletleri teslim edip karşılığı olan ücreti de Kanuni Sultan Süleyman’a ulaştırması karşılığında Adil Han ve Hüdavend Han’dan borç senedi almıştır. Bu olaylardan sonra Seydi Ali Reis, kendisine tabi olan gemi halkından elli kadar yol arkadaşı ile 26 Kasım’da Ahmedabad’a doğru yola çıkmıştır.

Yazının ikinci bölümü: https://hindistangezi.com/seydi-ali-reis-gujarat/
Çok güzel bir gönderi olacak, teşekkürler Zafer Bozkaya. Yıllar önce Tercüman 1000 temel eser dizisinden çıkanı syahatname acayip ül garaip izleği temasıyla okuduğum seyahatnamelerdendi,. O basım eksiksizse şuna şaşırmıştım, geçtiği yerlerin herhangi bir Detei, yadırgatıcı yanı töresi vs. üzerine tek satır yoktu, ama her seferinde yerel beyden hilat aldığını yazmayı ihmal etmiyordu. Bunun yapısal nedenleri var, ilgisizlik meraksızlık gibi ruhsal bir açıklama geçerli değil, oysa yazılı kültürde model alacağı benzeri bir yazı türü uslubu yoktu demek daha çok şeyi açıklar. Ama bugün de facebook grubunda Zafer Bozkaya’nın kimi gönderileri dışında iki cümleyle bile olsa edebiyattan bir alıntı, kültür tarihi hakkında bir saptamaya rastlamamızın altında yatansa başka şeydir! Eskilerde İslam dünyasında Hinteli dışında bir tek Biruni gibi büyük bir bilgin Hindistan’ın dili edebiyatı bilimiyle ilgilendi farsçaya çeviriler yaptı, Babürlüler hanedanıdaki girişimler sayılmaz.