Babürlülerin en güçlü hükümdarının Aurangzeb (Alemgir) olduğu söylenir. Alemgir, bu gücüne rağmen yaptıklarına bakılarak Güney Asya hükümdarları arasında en çok tartışmalı olanıdır. Bazıları ondan nefret eder, bazıları ise çok sever. Gene de Alemgir döneminde Babür İmparatorluğu’nun çok güçlü olduğunu kimse inkar edemez.

Babür döneminde genişleme
Aşağıdaki haritada Alemgir’in yönetimi sırasında Babür imparatorluğu’nun ne kadar çok genişlemiş olduğuna dikkat edin. Bu alan, Babür İmparatorluğu’nun ulaştığı en büyük alandı. İmparatorluk bu boyutlara ulaştıktan kısa bir süre sonra dağılmaya başladı. Babür İmparatorluğu bu dönemde 4 milyon kilometrekarelik bir alana yayılmıştı. Günümüz Hindistanı’nın yüzölçümü ise 3,2 milyon kilometrekaredir. Hindistan yarımadası tarihinde, bu boyut, tüm zamanların en büyük üçüncü Hint imparatorluğu anlamına gelir. Tarihte en geniş topraklara sahip olan imparatorluk, Maurya İmparatorluğuydu. İngiliz Hindistan’ı bir Hint İmparatorluğu olarak sayılırsa İngiliz İmparatorluğu da ikinci büyük topraklara sahipti.
Bu devasa imparatorlukta 158 milyon kadar insan yaşıyordu. Bu sayı, o dönemin Dünya nüfusunun yaklaşık % 23’ünü oluşturuyordu. Nüfus büyüklüğü bakımından Çin’deki Qing İmparatorluğu’ndan sonra ikinci geliyordu. Sadece nüfusun büyüklüğü bir güç ölçüsü olmasa da, bu sayılar, dünya nüfusunun ne kadarının Babür’lülerin etkisi altında kaldığını gösteriyor.
Babür İmparatorluğu, o dönemde tüm dünyadaki en zengin ulustu. Ülkenin yıllık gelirinin 450 milyon doların üzerinde olduğu hesaplanmaktadır. Hindistan, o dönemde Qing İmparatorluğu’nu geride bırakarak dünyanın en büyük ekonomisi haline gelmişti ve tüm dünya GSYH’sına yaklaşık % 25 oranında katkıda bulunuyordu.

Babür İmparatorluğu’nun üretim rakamları da büyük ölçüde artmış bunun sonucunda şehirleşme de başlamıştı. Birçok şehir, çeyrek milyondan fazla nüfusa sahipti. Bengal eyaletindeki Dakka şehrinin nüfusu (günümüzde Bangladesh’tedir) bir milyonun üzerindeydi. Ayrıca Bengal’de Hindistanın öncü – sanayileşmesi dönemi de başlamıştı.

Aurangzeb’in mücadelesi
Aurangzeb 15 yaşındayken, kontrolden çıkmış bir fil ile dövüşmüştü. Fil, hücum ettiğinde birçok kişi etrafa kaçıştı. Aurangzeb ise fil ile mücadeleye girişti ve onu kontrol altına aldı. Kendi yazılarında bu konuyu şöyle anlatır. “Fil ile mücadele benim ölümüm şeklinde bitmiş olsaydı, bu bir utanç konusu olmazdı. Ölüm, İmparatorların bile maskesini düşürür, bu bir onursuzluk değildir. Utanç, etrafımdaki kardeşlerimin yaptıklarındaydı!”

Babür’lü Ordusu
Babür İmparatorluğu ordusunu incelediğimizde Aurangzeb’in en tepedeki yönetici durumda olduğunu görürüz. İmparatorluğun askeri sistemi çok da düzenli değildi. Bunun yerine, hem askeri hem de idari amaçlı Mansabdar adlı bir sistem vardı. Bu sistemde her bir subay, kendi emrindeki askerlerin bütün masraflarının karşılanmasından ve bakımından sorumluydu.
Fetihler ve toprak kazanmalarla daha geniş topraklar elde edildi, daha fazla zenginlik kazanıldı, buna bağlı olarak yeni vilayetler (iller) oluştu. Bu bölgeleri yönetebilmek için daha çok sayıda subaya ihtiyaç oluştu. Bu, daha da büyük bir ordu anlamına geldi. Bu nedenle Aurangzeb’in ordusu benzerlerinden çok daha büyüktü.

Alemgir, otoriter ama ileri görüşlü bir hükümdardı. Alemgir, fetihler için ya da isyanları bastırmak için giriştiği her savaşta ordunun başında bizzat bulunurdu. Bunun imparatorluğun yönetilmesi konusunda zafiyet yarattığı iddia edilse de, her zaman hazır durumda olan, büyük ve disiplinli bir orduya sahip olunmasında çok olumlu etkisi de vardı. Alemgir, yönetime geldiğinde babası Şah Cihan’ın çılgın projelerinin yapımını durdurdu. Buna rağmen, Babür İmparatorluğu’nun hazinesi gene de boş kaldı, bunun nedeni askeri harcamaların miktarının yüksekliğiydi.
Babür ordusunun yönetim sistemi alaylara veya buna benzer askeri sınıflamalara değil, sayılara dayanıyordu. Bu nedenle, Babür ordusu çok güçlü bir ordu olarak kabul edilmiş olsa da, Osmanlı’ların Yeniçeri’leri gibi profesyonel bir ordu değildi. Ordu mevcuduna bakılmamak şartıyla sahip olunan en güçlü ordu, Babur Şah’ın Hindistan’a ilk gelişinde getirdiği orduydu. 10 bin kişilik bu ordu, 100 bin kişilik mevcudu olan yerel güçleri yenebilmişti. Bu ordu, Kuzey Hindistan’ı yıllarca elinde tutabildi. Babur Şah’ın bu ordusunda on yıldan fazla süredir hizmet veren ve birçok savaşa girmiş gazilerin çokluğu da ilginç bir özellikti. Belki de böyle tecrübeli bir kadro, profesyonel bir ordu gibi son derece disiplinli ve eğitimli davranabildi.

İngilizlerle Savaş
Babür’ün gücünün kanıtı, Babür İmparatorluğu ile Doğu Hindistan Ticaret Şirketi arasındaki ilk çatışmalarda görülebilir. İngilizler, Hindistan’ı sömürgeleştirmeye çok erken karar verdi ve Babür ile savaşa giriştiler. Ancak, savaşların sonunda Doğu Hindistan Şirketi Babür Devletini yenemeyeceğini anlayınca teslim olmak ve Babür imparatorunun önünde diz çökerek af dilemek zorunda kaldılar.

Alemgir’in uygulamaları
Aurangzeb, büyük Babür İmparatorlarının sonuncusuydu ve sahip olduğu güç açısından hepsinin en büyüğüydü. Buna hiç şüphe yok, ama yaptıklarının çoğu fayda yerine zarar getirdi ve Babür İmparatorluğu’nun sonunun gelmesini hızlandırdı. Yine de onun yönetimi süresince, Babür İmparatorluğu’nun gücünün zirvesinde olduğunu belirtmek zorundayız.
İmparator Aurangzeb Alemgir, tahta geçtikten kısa bir süre sonra babası Şah Cihan’a şöyle yazmıştı: “En büyük fatihlerin her zaman en yüce sultanlar olmadığını hatırlamanızı diliyorum. Yeryüzündeki pek çok millete genellikle uygar olmayan barbarlar tarafından boyun eğdirildi ama en geniş kapsamlı fetihler bile birkaç kısa yıl içinde paramparça oldu, dağılıp gitti. Tebaasını adaletle yönetmeyi hayatının başlıca amacı haline getirmiş olan sultan, gerçekten yüce bir sultandır.” Aurangzeb’in bu ifadeleri çok ironik olmuş. Çünkü babasına önermiş olduğu bu prensipleri kendi sultanlık döneminde hiç uygulamadı.
